10 Mart 2008 Pazartesi

Orda bir gemi vardı denizde yüzmeye çalışan... / 20 Ekim 2006

Her hafta binerdi deniz otobüslerine Deniz... Yaşlandığının farkındaydı arkasında hâla bir şey bırakamamıştı ve biliyordu ki bundan on sene sonra böyle bir tasası da kalmayacaktı.

Birilerini çiğnemek istemedi -her zaman yaptığı gibi- birbirlerini çiğnemeye çalışanları izledi kalabalığın dışından... Onların koşuşlarını, telaşlarını izliyordu. "Yavaş olsana, dikkat et!!!" Tüm bu tantana güzel bir koltuğa otrmak içindi ya da ayakta kalmadan varmak istediği yere gitmek için... Deniz'in bu anlamsız kargaşaya katılmasına yıllar vardı. Neredeyse herkes deniz otobüsüne girmişti. Etraf iyice sakinleşmişti artık o da binebilirdi deniz otobüsüne... Tavanı da insanları gibi çökük, kimi koltukları hiç dışarsını görmeyen kimi koltukları camla bitişik olan salona girmişti. Üçlü bir boş koltuk görmüştü biraz karanlık, televizyonu görmeyen, insanları kendine çekmeyen... Deniz mutsuz görünmeyi severdi, mutsuz olduğunu saklamadığından dolayı gurur duyuyordu kendisiyle. Oysa her arkadaşı -en iyi arkadaşı Sinem hariç- ona böyle devam edemeyeceğini söylüyordu. Deniz öyle devam etti ama arkadaşları onunla devam edemedi. Oturdu Deniz o kuytu koltuğa oturdu. Aceleyle biri girdi bulundukları salona . Gözlerinden bu deniz otobüsünü kaçırsaydı hayatının mahvolacağı sezilen...

Deniz'in oturduğu koltuklara doğru yürüdü. Deniz kendisini beğendiği için yaklaştığını sanıyordu. Kalbi hızla atıyor, lütfen yanıma otursun diye Tanrı'ya yakarıyordu. Korkusu silinen gözler etrafta oturulacak başka bir koltuk aramıştı ama kader dedikleri şey Yavuz'u Deniz'in yanına oturttu. Deniz'in artık tüm hayatı değişmişti Yavuz'un o koltuğa oturmasıyla. Bazı şeyleri tam olarak anlamıştı ilk kez aşık oluyordu. Geminin kaza yapmasını, ismini bilmediği bu çocukla birlikte ölmeyi arzuluyordu. Evet Deniz aşık olmuştu "ya beni beğenmediyse" düşüncesi merhaba demesini engelliyor yeni cümleleri kurmasına fırsat vermiyordu. Sonunda selamlaştılar -kim ilk merhaba dedi hiç kimse bilmedi- tüm yolculuk boyunca konuştular. Yavuz telefon numarasını aldı Deniz'den ve Deniz Yavuz'dan... İşte böyle başladı Sonbahar...

Sonbahar

Deniz Yavuz'a hiç durmadan ilgi çekmek için mesaj çekiyordu. (heh) Kelimeleri kısaltıp onların ırzına geçerek mesajlar atıyordu. Yavuz'da her mesaja cevap veriyordu. Telefon mesajlarıyla birbirlerini çok iyi tanımışlardı. Haftada iki üç gün toplam on-onbeş dakika konuşuyorlardı. Deniz telefonu elinden bırakmıyoru. Çok az gördüğü, çok az konuştuğu Yavuz'a olan aşkı -belki de bu kadar az görüp konuştuğundan- git gide artıyordu. Her gün onu görmek istiyor, yanında olmak istiyordu. Ama Yavuz'un engelleri, kendine has nedenleri vardı. Deniz Yavuz'u sadece hayatın tenefüsü yollarda, arkadaş toplantılarında, otobüslerde görüyordu. Belki de bu yüzden aşıktı Deniz Yavuz'a... Zaman geçiyordu dayanmak git gide zorlaşıyordu Deniz için. Artık o içindebüyüttüğü aşkı Yavuz'a açıklamanın zamanı gelmişti. Bir sene geçmişti. Bir mesaj atmıştı "cok onmli 1konu konusmamiz lzm saat5te cafe traumada bulusalim" Deniz Yavuz'un kahramanıydı eğer önemli bir konu varsa gerçekten saat beşte orada olmalıydı.

Deniz saat dörtten beri prova yapıyor. Cümleleri tekrarlıyor hangi mimiği yapacağını ezberliyordu. Saat beş olmuştu Yavuz kapıdan içeri girmişti arkasında büyük bir fırtınayla...


Deniz tüm utangaçlığını üstünden atmıştı. Filmlerdeki gibi hiç takılmadı o engin aşkını Yavuz'a sonuna kadar anlattı. Onu ne kadar sevdiğini söyledi olmazsa olmaz klişe cümleler kurdu. Dinledi Yavuz, Deniz haddini aşsada dinlemeye devam etti. Ve sonunda "Olmaz" dedi. Hazır olmadığını anlattı Deniz'e, Deniz'i ne kadar sevdiğini anlattı ama bunun aşk olmadığını söyledi. Deniz'in başka birini sevdiğini inandırmaya çalıştı. Her şey bitti gibi geldi bir an için Deniz'e... Yavuz ayağa kalktı istemeden; Deniz'de ayağa kalktı söylemek istediği daha çok şey olduğunu düşünmesine rağmen. Bir centilmen olarak Deniz'i evine kadar bıraktı Yavuz. Ama Deniz pes etmedi bir yıl boyunca bir çok kez kimi zaman yüzsüzlüğe de vursa Yavuz'a hala aşık olduğunu söyledi. Her gün mesaj çekti mektuplar yazdı Yavuz'un kendisine aşık olması için yapabileceği her şeyi yaptı. Bir sene geçmesine, Deniz'in tüm çabalarına rağmen Yavuz hala Deniz'i dost olarak görüyordu.(ya da yazan kişi öyle olmasını istiyordu)

Pes etti Deniz, her insan oğlu gibi pes etti. İki yıl geçmişti. Artık o da alışmaya başlıyordu Yavuz'u dost olarak görmeye; bilse de hala içten içe ona aşık olduğunu kurallara harfiyen uyuyordu artık Deniz... Deniz'de artık Yavuz'a bir dost gibi davranıyordu. İlk aşkıydı, en büyük aşkıydı Deniz'in bir daha olmayacaktı böylesi onun için -yada kendini şartlıyordu- ama ya dost gibi davranacaktı ya da yok olacaktı. Dost gibi davranmayı seçti Deniz. Çok uğraşmış ama başaramamıştı. Bir gün otobüste karşılaştı Yavuz ile Deniz... Artık aynı otobüslere binmiyorlardı ama tenefüslerde -hayatın- denk geliyorlardı birbirlerine.... İkisi de cama doğru bakıyordu ikisi de ayaktaydı.... Konuşuyolardı güldü Yavuz...

-Sana mesaj olarak yazdığım filmi izledin mi ?
-Evet

Biraz daha sürdü sohbet ve kız arkadaşından bahsetmeye başladı Yavuz. Yatakta yaptıklarını anlatmaya başladı Deniz'e dostca... Üç sene geçmişti Yavuz "ilk kez bu olayı sana anlattım diyecekti defalarca" Yavuz Deniz'in yüzüne bakmak için tam ileriye doğru hamle yapmıştı ki Deniz'in inmesi gereken durak gelmişti. O yüz ifadesini hiç bir zaman göremedi Yavuz.... Ama Deniz onunkini hiç unutmamak üzere hafızasına dantellerle işlemişti. İşte böyle başladı kış Deniz için...

Kış

Her otobüse bindiğinde o sohbet geldi Deniz'in aklına. Kurtulamadı -istemediğinden mi bilinmez- bir türlü kurtulamadı. Yazdı, çaldı, çizdi, aldattı, kandırdı ama bir türlü kurtulamadı. Tam kurtulacağım cümlesini kurduğunda bir çığ düşüyordu Deniz'in kalbine... Çok uzun zaman aldı kurtulması... Her seferinde bana söylemek zorunda mıydı diye düşündü. Ona aşık olduğumu bildiği halde, bende ne yaratacağını düşünmeden, niye bana söyledi ki dedi kendi kendine defalarca... Üç buçuk, dört sene geçmişti artık ne kadar geçtiğini hesaplamayı bırakmıştı. Paylaşılanlar artıyor Deniz'in o engin -sığmayan taşan- aşkıysa git gide başka bir kulvara kayıyordu. Bir zaman geldi bu yaşadığım aşk değil diyebildi Deniz kendine... . Hayatındaki en değerli varlık olsa da Yavuz artık aşık değildi. Hem Yavuz bunu hak etmiyordu hem de Deniz gerçekten bıktığını hissetmişti ağlamaktan, kendine sürekli haksızlık yapmaktan.... Bir daha aşık olmayacağını düşünüyordu Deniz oysa mevsimler hep devam ederdi. Artık yazamasa da eskisi gibi daha mutlu olduğunu kendine kabul ettirmişti. Artık üzülme sırası değil üzme sırası ondaydı. İlkbahar o güzel yüzünü göstemişti Deniz'e....

İlkbahar

Deniz otobüsünde onlarca kişiyle tanıştı Deniz... Yüzlerce kişiyi üzdü Deniz o otobüslerde. Ama hiç bir zaman üzülmedi onlar için. Bir misyondu yüklendiği... Herkes onun yaşadığını yaşamalıydı. İntikam alıyor, kendi egosunda çırpınıyordu. Yalanlar atıyor, çok az tanıdığı kişilerin yatağına giriyor, Kimilerini çok üzüyor, kimilerini kullanıyor, kimi zaman kullanılıyor ama umrunda olmuyordu. Ama mutsuz değildi Deniz... Bazen iğrensede kendinden zevk alıyordu onun yüzünden mutsuz olan insanları görmek. Hiç görmediği insanları dâhi üzdü Deniz. Hiç tanımadığı insanlara bile seni seviyorum dedi. Hayatını kimilerine göre iğrenç yollardan sürdürüyordu. Yavuz'la dost olduğunu iyice benimsemişti artık. Mesaj gelmişti bir gün Deniz'e o sadistce duyguyla telefona doğru yöneldi; mesajı Mete'den -en son tanıştığı çocuk- sanmıştı. Ama Yavuz'dandı eskisi gibi bir heyecan kaplamadı içini, artık biraz uzak hissediyordu kendini Yavuz'a. Buluşmak istediğini yazmıştı Yavuz. Saat ve yer (hatırlıyor muydu acaba okuyanda yeri ve saati acaba yoksa önemsiz gibi mi geldi küçük bir hikayede ona yer ve zaman) aynıydı sadece mevsim farklıydı. Deniz yine erken gitmişti ama bu seferprova edilmesi gereken cümleler yoktu ama yine de erken gitmişti. Kapıdan Yavuz girdi yanında Deniz'in hiç tanımadığı biri daha vardı. Yavuz'un ellerini sımsıkı sardığı, gözlerini ayıramadığ (yazanın betimleme yapamadığı)... İlkbaharın ortasında beklemiyordu bu kadar sert bir fırtına Deniz... Çünkü aldatılmıştı, ihanete uğramıştı. Kendini berbat hissediyordu. Sanki on yıl (neden on yıl?) daha yaşlanmıştı. Hani diye düşündü içinden kandırıldım dedi ama bu düşüncelerini yüksek sesle söyleyemedi. Belki de karma denilen o lanet şey işliyordu üzerinde.


Deniz imkansız olduğunu bilsede bu kadar etkilendiğini belli etmek istemedi. Yavuz Deniz'e doğru dönüp boş olan elini havaya kaldırıp sağa sola salladı (niye el salladı demek istememişti ki yazan) Kalbi kırılmıştı Deniz'in elini kaldıracak gücü(ah hadi ordan!!!) kendinde zor buldu. Hızla yaklaştı Yavuz ve sevgilisi. Deniz iki kişilik bir masaya oturmuştu. Yavuz, sevgilisine bi sandalye çekti. Öpüştüler... Yavuz tanıştırma faslına geçmişti bu erkek arkadaşım Kemal... Deniz otobüsünde tanıştık. Deniz bu midesini gerçekten bulandıran görüntüye bir saat katlanabildi. Kalkıp gitmek için izin istedi ve ayrıldı Trauma'dan. Bu sefer Yavuz onu eve bırakmamış sevgilisiyle kalmıştı. Akşam Yavuz'dan mesaj (hani sizin sms dediğiniz) gelmişti. Nasıl biri sence sorusuna çok iyi, çok tatlı diye cevap verdi Deniz (oysa vermemeliymiş). Hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu Yavuz. Aslında bir şey de olmamıştı sadece Yavuz kendini hazır hissetmişti. Nasıl bu kadar acımasız olyor diye düşündü yine de, ne demesini bekliyordu... Nasıl bu kadar bir insanı öldürmeden ağır yaralı durumda uzun süre bırakabilirdi. Deniz mutluluklar diledi(nasıl yaptı acaba hehe) bir süre görüşmek istemediğini anlattı Yavuz'a. Çünkü, artık otobüslerde, hayatın tenefüslerinde bile Yavuz'un yanında Kemal vardı.

Yalan atılmıştı kendisine, aldatılmıştı hemde en çok değer verdiğini düşündüğü kişi tarafından... Ama çabuk atlattı bir iki kez yatağa girmesi gerekti sadece Deniz'in(tabii ki tek başına değil). Yaza yaklaşırken fazla uzun süremezdi zaten bu bozuk hava. Yavuz'dan haber almak istemiyordu ve dolayısıyla almıyordu. Yeni bir erkek arkadaş bulmuştu hayallerimdeki erkek diye tanımladığı... Yaz böyle başlamıştı Deniz için...

Yaz

Mutluydu Deniz önceki gibi sadistcesine değil... On yıl geçmemesine rağmen herkes gibi mutlu olmayı öğrenmişti. Herkesin hayal ettiği bir erkeğe sahipti. Ama yazlar çabuk bitiyordu, bilmesine rağmen doya doya yaşadı Deniz. Daha önce hissetmedim dediği duyguları hissetti. Kendini iğrenç hissetmediği dakikalar bile olmuştu. Yazdı yaşadığı, Güneş elinden geldiğince Deniz'in adasını -erkekler bir ada mıdır?- ısıtıyordu. Deniz'e girmek için yazın gelmesini beklemiyor istediği vakit girebiliyor, kumlarda yuvarlanıyor, doyasıya yazın tadını çıkarıyordu. Kimi akşamlar keşke böyle olmasaydı demesine rağmen kader deyip geçiştiriyordu. Yavuz'la konuşmayalı, ondan haber almayalı haftalar olmuştu. Ta ki telefonu çalana kadar(oysa hiç çalmazdı telefonu) bu sefer mesaj gelmemişti arayan Yavuz'du...

Telefonda kendisine aşık olduğunu anlattı. Dakikalarca konuştu Yavuz. Hata yaptığını anlattı olmazsa olmaz klişe cümleler kurdu. Kendine göre o engin aşkını dili vardığınca anlatmaya çalıştı. Deniz güvenemedi Yavuz'a kendinde bunca yara açan birine güvenemezdi. En güzel mevsimleri bile mahvedebilen böyle bir meleğe dua edemezdi. Kendisini bırakıp bir kıza gitmesi o erkeksi duygularını bastıramaması an meselesiydi. Yapamazdı Deniz ve yapmadı... Aşık olduğunu hala bilse de Yavuz'a söyleyemezdi bunu... Çünkü hiçbir zaman hak etmemişti aşkını Yavuz. Olmaz dedi, bahaneler sürdü, yapamayacağını, çok geç olduğunu anlattı. Gerçeği söyleyemedi ama hayır diyebilmişti. Korkmuştu Deniz bir kez daha travmaya girmekten korkmuştu. Hayatındaki en büyük depremler Yavuz merkezliydi, bu derme çatma binada yıkılacağım korkusuyla yaşayamazdı. Yavuz için mevsim neydi bilmiyordu ama Deniz için yazın bitmesine çok az kalmıştı.

Evine dönmüştü ailesi ve çevresi artık Deniz'in ne olduğunu çok iyi biliyordu. Deniz hayatındaki en zor kararlardan birini verdi. Bu sefer bir trene binecek ve şehir dışına değil ülkenin dışına kaçacaktı. Baskıyı hissetmediği, ibne diye çağrılmadığı, otobüslerinde Yavuz'un olmadığı bir şehre gidecekti. Bırakıp gitti Deniz, yazın bitmesiyle herşeyi, herşeyini değiştirmişti. Bir trene atladı artık deniz yolculukları istemiyordu. Loş bir perona yerleşti içinde kimsenin olmadığı... Saçları uzun biri girdi Deniz'in bulunduğu perona ve böyle başladı Deniz için yeniden sonbahar..

0 yorum: