10 Mart 2008 Pazartesi

On beş yaşında / 29 Haziran 2006

O kadar karanlıktı ki
Uyuyamazdık geceleri
Oysa yanımızda olsaydı
Tutabileceğimiz bir el
Deliksiz uyurduk saatlerce
Bilirdik öcüler ilk yanımızdakini yiyeceklerdi

On beş on altı yaşındaki her genç gibi davranıyordu. İleride öğrenecekti tüm insanların ne kadar basit ve ne kadar tahmin edilebilir olduğunu... Hayatı yaşanılabilir kılan en önemli şey insana sürekli bir şeyler öğretmesi değil miydi zaten ? Oysa daha on beş yaşında bir gençti, çok farklıydı ve bilmiyordu herkesin kendini farklı hissetiğini. Etrafındaki insanların ne kadar boş olduğunu yatakta düşünür dururdu, hiç kimsenin onu anlamadığını sanar; kimsenin de çabalamadığına kendini inandırırdı. On beş yaşındaki her genç gibi hayatı çözmeye koyulacak çözüme kendini inandırdığındaysa -bu çözüm genel de insanların maskeler taşıdığı ve ne kadar iğrenç oldukları olurdu- daha da mükemmel bir kişilik olduğunu kendine ispatlamak için imkansız birine aşık olması gerekecekti. Her akşam yattığında kavrayabileceği bir el olması lazımdı, elleri kendi elleri boyutunda, istediği zaman göremeyeceği birisini hayatına sokması gerekiyordu. On beş yaşındaki herkesin ellerinin boyutlarının aynı olduğuna inanmıyordu. Ne mükemmeldi imkansız aşkı; anlaşabiliyordu, onu anlıyordu, onu kahraman gibi görüyor, en önemlisiyse en büyük aşkı onu sevmiyordu. Oysa kendi yaşındaki kime biraz yakınlaşsa herkes onu anlıyordu. Tabii ki hiç bir on beş yaşındaki genç gibi o da, herkesin kendisini anladığını kabul etmedi sadece kendisini anlayabilecek kapasitedeki insanlarla yakınlaşıyordu. Onca birbirinin aynı insan içinden birini seçmesinin tek nedeni güzellikti. Büyük aşkı karanlık gecelerden korkmasını engelliyor, ellerini tutuyordu üstelik on beş yaşındaki genci sevmiyordu. Öyle bağlanırdı ki on beş yaşındaki gençler bir kadına, bir düşünceye, bir oyuna, bir şarkıya, bir kitaba ya da bir konuşmaya yıllarca uykuda kalabilirlerdi. Çoğu genç bu yıllarda hayatı çözdüğünü ve çok şey öğrendiğini sanar ama rüyada olduğunu bilmezdi.

Sonra bir öcü girerdi tüm gençlerin hayatına kimi yaşlılara göre adı Gerçek kimilerine göreyse Farkınavarmak'tı. Sımsıkı ellerini tuttuğun kişinin ne kadar boş ve bir o kadar da hoş olduğunun farkına vardırtırdı. Bu öcü aşık olduğun kişinin en sevmediğin davranışları yıllarca ne kadar çok tekrarladığını, senleyken ne çok kişinin arkasından konuştuğunu, hep de ona inandığını hatırlatır; ne kadar iğrenç biri olduğunu ve en güzel saatlerini yediğini sana teker teker anlatırdı. Bir yandan da tüm kanıtları ortalığa kusardı. En sonunda genç elini boşluğa saldığında öcü yıllarca yüceleştirilen kişiyi bir anda yutuverirdi. Gençse artık karanlıkta uyumaya alıştığını ve ne kadar mükemmel arkadaşları olduğunu farkederdi.

Her insanın yaşadığı duyguları, insanların kendine mal etmesine şaşırsa da aynı şeyleri kendinin de yaptığını artık kendine itiraf edebilirdi.

0 yorum: