10 Mart 2008 Pazartesi

Geldim mi getirildim mi bu hâle? / 1 Nisan 2006

Yemeğini yiyordu. Bilirsiniz her zamanki hazır yemeklerden elinizle kabından çıkarıp sadece pişirdiklerinizden. Kolaydır yapması, yemesi de yapması gibi kolaydır. Bir mantı gibi yemezsiniz bitiriverirsiniz hemen. Uzun bir süre yiyemeyeceğinizi düşünmezsiniz. Sonuçta hazırdır, başkası yapmıştır hatta bir makine yapmıştır. Bir önemi yoktur sadece karnınızı doyuracaktır ve taş çatlasa bir hafta içinde tadı unutulacaktır. Tavuktu yediği grip olmayan bir tavuk, makinelerden geçen bir tavuk, kör olmadığı halde gökyüzünü kısa hayatı boyunca göremeyen bir tavuktu yediği... Bunları yemekte hiç düşünmedi sadece açlığını geçiştirmeye çalışıyordu. Düşünmedi ve sadece yedi. Yerken düşünmedi, düşünemedi,düşündürültmedi.
Kapı zili çaldı eğitimli birinin çaldığı belliydi, bir kere çaldı ayağa kalktı Mukoel. Babası oturmasını söyledi o bakacaktı. Babası kapıya yönelirken ne kadar ayıp ettiğini düşündü yaşlı babasının kapıya bakmasına izin vermişti. Babası kapıyı açmadan kapı bir kere daha çaldı. Kapının ötesinde kimse yoktu ki babası arka odaya doğru yöneldi. Kapı bir kere daha çaldı. Kapı Mukoel tarafından açılmak istiyordu ama Mukoel yemekten başka bir şey düşünmedi ta ki zil üçüncü kez çalınca bir anda kalkması gerektiğini düşündü. Çünkü olması gereken buydu neden kalkmıştı yemek masasından o makinelerin ürettiği tavuğu yemeye neden ara vermişti ? Belki anılar onu çağırmıştı belki de kalkmasının nedeni sadece meraktı. Arka odaya doğru yöneldi. Babasının kaba sesini duydu. Evde yok. He? Kimsin sen? Neler olmuştu anlamadı Mukoel. Babasına sordu :

-Kimmiş baba ?
-Yavuz diye biri seni arıyor. Uyuyor dedim. (Oysa evde yok demişti)

Camdan aşağıya baktı. Yavuz da kimdi diye bir saniye bile düşünmedi. Geçmiş onu çağırmıştı, anılar onu çağırmıştı biliyordu. İki kişi yukarıya bakmayı kesmiş hayal kırıklığı içinde uzaklaşıyorlardı. Seslenmek Yavuz dur demek istedi. Babasına baktı, döndü camdan bir daha baktı. Yapamadı belki de bir daha göremeyecekti Yavuz'u. Onu görmek için gelmişti, kapısının ziline basmıştı ama o gidemedi ya da gitmedi. Oturdu daha dürüst olmak gerekirse koltuğa yığıldı. Kendinden utandı. Babasına baktı herkesin boş sanacağı ama nefret dolu bakışlarla babasına dikti gözlerini... Babası :

-Kimmiş ? Tanıyor musun?
-Yavuz... İlkokul arkadaşım ortaokulda yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi 2 sene aynı sırada oturmuştuk.
-Seslen istersen
-Evde yok dedin...
-Hayır uyuyor dedim...
-Boşver. Gitmek istemiyorum zaten.

İşte tam burada yalan söyleyip söylemediğini bir türlü anlayamadı Mukoel... Bir türlü itiraf edemedi yalan attığını ya da tam olarak babasını suçlayamadı. Daha bir iki gün önce anmıştı Yavuz'u, nerede olduğunu merak etmişti gerçekten meraklanmıştı. Ona neler olduğunu merak etti. 4 yıl geçmişti hiç haber gelmemişti kendisinden, 4 yıl aradan sonra kapısına gelmişti ve onu göremeden geri dönmüştü. Kendisinden utanmaktan nefret ediyordu ama yine utanıyordu. Ne kadar adi biri olmuştu. Ablasını abisini hep bu yüzden eleştirirdi onlar için nasıl insanlarsınız diye içinden söylenirdi. Oysa şimdi kendi anıları güçlü bir nefesle geri üflemişti. Hiç bir şey olmamış gibi yemeğe döndü. Yemeğini yemeye, tavuğunu parçalamaya devam etti... Nasıl birine dönmüştü yada dönüştürülmüştü ? Bu olmamalıydı o bu olmamalıydı hayır bu o değildi...

Özür dilerim Yavuz... Özür dilerim hatırlanmayı hak eden anılar...

0 yorum: