10 Mart 2008 Pazartesi

in Solitude... / 18 Nisan 2006

Önemsenmemek nedir bilir misin? Yaşadığını farketmemek? Şimdi onlar bana yaşadığımı hatırlatıyorlar. Yalnızlık öyle acı verdi ki bana kimileri için en önemli olanı kullanılması gerektiği gibi kullanamamaya başladım. Annemle babam hastahanede başımda ağlarlarken acı çeken, suçlu halleri ne kadar komik gelmişti. Onlar yüzünden bu hale gelmiştim kardeşlerim her zaman benden daha önemliydi oysa ben onlar için yaşıyordum.. Bir odam vardı ve maddi anlamda istediğim her şey... Odamdan çıkmama çoğu zaman izin yoktu kardeşlerim o küçük şeytanlar beni gördüklerinde ağlamaya başlarlardı. Oysa yüzüm o kadar korkunç değildi, belkide yaratıcısı ben olmama rağmen benim göremediklerimi görüyorlardı. Ah şimdi umursamıyordu küçükken ise umursanmamıştı.

Gördüklerimi anlatacak kimse bulamadım hiç bir zaman okula gönderilmemiştim. Annesi ve babasının tuttuğu hocalarla öğrendi okumayı niye okula gidememişti ki, bu kadar mı utanıyorlardı kendi oğullarından? Ah niye bana bunu yaptınız niye beni bu hale soktunuz? Tek isteğim biraz sevgiydi oysa... Geçirdiğim nöbetler kimse tarafından umursanmıyordu o geçirdiğim tarifi zor acılar kimse tarafından dindirilmeye çalışılmıyordu. Çığlıklarım yalıtımı iyi yapılmış odanın dışına çıkamıyor yumruklarım duvarın canını değil kendi canımı acıtıyordu. Niye duymadınız beni anne niye bu kadar çabuk vazgeçtiniz benden... Kardeşimi -öz kardeşimi- dahi doğru düzgün göremiyordum. Büyük ihtimalle bir abisi olduğunu bile bilmiyordu. O zamanlar sonunda öğrenecek diye düşünüyordum ama hiç bir zaman öğrenemedi hatta ben kardeşim olduğunu dahi unuttum.

Yine o nöbetlerden biri gelmişti - hani tarifi zor olanlardan- ama bu sefer tarifi imkansızdı bu sefer uyanamayacağımı sanmıştım daha doğrusu uyanmamayı diliyordum. Yerde kıvranırken bu son diyordum. Bir daha acı çekmeyeceğim. Sadece diyordum biraz daha dayanmam lazım sonra babam annem ve kardeşlerimle birlikte yemek masasında birlikte oturacak, onlarla televizyon izleyecekti. Odamdaki televizyondan ve hiç bir zaman yalnızlığımı dindirmeyen kitaplardan öğrendiğim okula gidecektim. Her nöbette yalnız olmayacağım günleri hayal ettim. Uyandığımda başka bir yerdeydim bir kaç saniyeliğine –sadece bir kaç saniyeliğine- istediğim oldu sanmıştım. Tek ihtiyacım olan her şey geçecek cümlesi ve kafasını okşayan bir eldi. tüm istediğim buydu.

Ama olmadı tek gördüğüm beyaz meleklerdi. Yapılan iğnelerle, uykuya dalıyor, uyandığımda yine uyutuluyordum. İlk gördüğüm beyaz meleği ve anne babamın benim için ağladığı tek günü hatırlayacak kadar zaman bile bırakmıyorlardı. Uyandığımda nöbete giriyor ve yeniden uyutuluyordum. Kollarım ve bacaklarım yatağa bağlanmıştı. Kolumda ise bir serum vardı. Hiç bir zaman gelişmeyen zaman kavramını tamamen kaybetmiştim. Benimle oynaması gereken annemle babam, nasıl bu kadar acımasız oluyordu? Yoksa kitaplar, diziler yalan mıydı? Bir kez daha gördü annesini... “Tanrı yapacaklarından dolayı seni affetsin” dediğini hissetti. Oysa ben masum bir çocuktum yada öyle sanıyordum.

Zaman geçtikçe, içtiği ilaç sayısı azaldı. Küçük penceresi ormana bakan, küçük bir odaya alınmıştım. Eski hayatımla bir farkı yoktu bu yaşadığımın. Özel bir hocam vardı yine özel bir odam yine özel bir yatağım ve yine tek başıma yediğim yemekler vardı. Sadece hocası biraz daha anlayışsız odası biraz daha küçük yemekleri biraz daha çirkindi.

Bana yalnızlığı unutturmak için günün birinde onlar çıka geldi. İlk gelenle geçirdiğim ilk günü hiç unutamadım.Çok güzel bir sarışın kız camdan içeri girmişti. Nasıl buraya geldiğini sormuştum beni Tanrı yolladı demişti. Tanrı ne kadar da iyi bir şeymiş diye düşünmüştüm. Sabaha kadar hiç durmadan konuşmuştuk dursakda hiç farketmedik Bildiğim her şeyi ona anlatıyordum o da bana yeniden anlatıyordu. Oysa o zaman anlattıklarımı dinlediğimi farketmiyordum.

O zamanlar 14 yaşlarında falan olmalıydım ne kadar saftım. Sarışın kız, odaya biri geldiğinde aniden kayboluyor sonra yeniden benimle oluyordu. Bana kendisinden kimseye bahsetmemem konusunda söz verdirtmişti Bir gün -ilk kez keşke kelimesini kullandığım gün- yemek getiren görevliden biraz daha yemek istemiştim. Neden sorusunu tüm içtenliğimle cevaplamıştım. Oysa bir sözüm vardı. Sarışın kız bir daha gelmedi. Bir süre boyunca penceresiz beyaz duvarlı bir odaya kapatılmıştım. Artık sarışın kız yoktu. Uyuyordum her seferinde uyanmama isteğiyle uykuya dalıyordum ama hep nasıl denir o kutsal bir güç beni uyandırıyordu. Her gün uyudum ve her günün başlangıcında uyandım. Her gün sarışın kızı yeniden görme umuduyla uyandım ama bir daha hiç göremedim.

Bir gün uyandığımda eli kanlı biri duruyordu başımda... Nasılda korkmuştum kendi yarattığımdan kimi zaman hala geliyor o eli kanlı adam ama umursamıyorum o zaman da o beni umursamıyordu… O zamanlar küçüktüm. Korkmam gereken şeyleri öğrenecek kadar büyüyememiştim. Kafamın içinde yankılanan sesleri bastırabilmek için çığlıklar atıyordum. Sonra beyaz melekler tarafından herhangi bir yerime sokulan iğneyle uykuya dalıyordum. Çağırdıklarımdan kaç ay boyunca korkmuştum bilmiyorum. Onun gitmesi benim suçumdu ah keşke olmasaydı tüm bunlar. Keşke hiç gitmeseydi yada keşke hiç olmasaydı. Onu ele verdiğimden dolayı acaba bu gördüklerimi de Tanrı mı göndermişti? Bir ceza mıydı bu çektiğim? Hiç bir zaman cevaplayamadım bu soruyu.

Hala benimleler, belki bir gün cevap alırım umuduyla, hiç bir zaman “nerden geldiniz niye gitmiyorsunuz sorularını sormaktan bıkmadım. Ama cevap olarak çoğu zaman içinde dil bulunmayan açık ağızlarıyla karşılaştım. Kimi zaman da sen biliyorsun cevabıyla karşılaştım.

Hala Tanrının iyi mi kötü mü olduğunu kavrayamadım. Yine de şimdi bir sorunun cevabına daha yakınım. Sadece yalnız kalmaktansa onlarla olmayı tercih ettim. Belki de ben istemediğim için gitmemişlerdi. Şimdi düşünüyorumda onlar olmasa yıllarımı geçirdiğim o odada beyazdan başka renk görmemek nasıl acı verirdi.

0 yorum: