28 Nisan 2018 Cumartesi

gemlik

en sevdiğim ilçe. her gemliklinin bildiği bir sloganla başlamak gerekirse Gemlik'i seviyorum. Her ne kadar ağzına sıçılsa da
her ne kadar serbest bölgenin açılmasıyla amına koyulsa da yine de bulunmaktan en mutlu olduğum yer galiba gemlik. hayatımın ilk
18 senesi aynı evde manastırda geçti. her tarafın zeytinlik, papatya tarlaların olduğu ilkokula gitmek için dimdik bir yokuşu çıktığım
hayatımın en mutlu ama mutluluğumun farkında olmadığım o güzel yıllar. nerden başlasam nasıl anlatsam gemlik gemlik...
ben ilkokuldayken nüfus tabelasının 60 bin gösterdiği yıllardan başlayalım. tüm türkiyenin her ili ve ilçesinde olduğu gibi
gemlikte yemyeşildi özellikle benim büyüdüğüm manastır bölgesinde çok az yerleşim vardı. zeytin ağaçlarının içinde boncuklu
tabancalarla yaptığımız savaşlar vuruldun vurulmadın kavgaları. manastır aile gazinosunda haggar, street fighter, snowball ve
kuşbakışı oynayabildiğin futbol oyunu dışında atari olmasa da geçirdiğimiz güzel vakitler. düğün ya da sünnet olduğunda misafir
gibi gidip kola, fanta almalarımız ki düğün sünnet oluşunu hiç sevmezdik zira sitede bir sürü alan olmasına karşın site içinde
top oynamamız yasaklanmıştı ve saçma sapan bir şekilde dik bir bayırda bir kale site girişi bir kale başka bir yerde yıllarca top oynadık
kolu kırılanlar, arabanın altında kalma tehlikesi yaşayanlar olurdu o zamanlar ama bir topun peşinde gerçekten cıvıl cıvıl koşup dururduk.
keşife çıkmalar, toplu saklambaçlar, gece dışarı çıkıp kendi uydurduğumuz (bico, yakalamalı saklambaç) oyunları oynamamız.
top oynamamızı yasaklayan yöneticinin evine lazer tutuşumuz her çocuk gibi zillere basıp kaçmalarımız ne güzeldi manastırdı.
biz ne güzeldik o zamanlar. hepimiz aşağı yukarı iyi aile çocuğu diye tabir edilen kesimde olsak da tuhaf bir şekilde
şeytan taşlamaca adı altında araba taşladığı da olurdu arkadaşların ben en fazla en arkadaki grupta olarak katıldım ki. şeytan taşlamaca şöyle olurdu
manastır aile gazinosunun (yeni adı mert aile gazinosu oldu) bayırına 3'erli bir şekilde arada boşluk olacak şekilde dizilinirdi
en öndekiler arabalara taş atıp camlarını falan kırardık. kaç kere polis gelmişti de abi bizim ne işimiz olur çingenler yapıyor diye
yalan söylemiştik. ben o zamandan bu saçma aktiviteye karşıydım ama belki de o ilk katıldığım şeytan taşlamacadaki heyecanı
o anarşiyi bir daha  hayatımda katıldığım ilk ve son eylem olan ankardaki gezi parkı olaylarında bacağımın yanından gaz kapsülü geçip de
önümdeki kadını yere düşürünceye kadar yaşamadım. sonra borular çıkmıştı bir ara külah yapıp ucuna iğne koyup camı açık arabalara atardı arkadaşlar
sonra şoförün bunları kovalayışlarını anlatırlardı. bunların hiç birini yapmadım zaten o zamandan babam arkadaşlarımın hiç birini sevmezdi
belki de haklıydı bilmiyorum. her ne kadar türkiye şartlarında bir insanın başarısı bulunduğu konumdan daha ziyade şansla alakalı olsa da
ben galiba bir çok çocukluk arkadaşımdan daha rahat yaşıyorum tabii bundaki en önemli pay lisede çok düzgün insanlarla daha doğrusu hayatımda gördüğüm
benim ben olmamı sağlayan en düzgün insanla karşılaşmış olmamdan kaynaklanıyor ama liseye hemen gelmeyeyim. koca 14 yılı bu kadar kısa cümleye devrik çarpık
sığdırmak hafızamızın bir ihaneti bence bize. black mirror'ın bölümündeki gibi keşke gözümde bir kayıt cihazı olsa da dönebilsem o günlere ama olmuyor.
ilkokuldaki öğretmenimiz de mükemmel bir kadındı ne birimize fıske vurdu ne kötü bir söz söyledi. işini çok iyi yapan dersimli mükemmel bir kadındı.
son öğrencileri de biz olduk zaten. hatırlamıyorum çok uzun zaman geçmiş olmasa belki beynim bana oyun oynasa da bana haksızlığa karşı durmayı öğreten,
yardımseverliği sevdiren kişiliğimin ilk yapı taşlarını belki de o dizmişti. sonra ne oldu bilmiyorum genel olarak hayırsız bir insan olduğumdan yıllar geçti
biz unuttuk özlemle hatırlamaya çalıştık ama bölük pörçük oldu hatırlananlar. futboldu galiba küçükken en sevdiğim şey tabii bir de atari. 99 depremine kadar
her sene gemlikspor'a gidiyordum. kötü de değildim aslında. ilk 2 seneden sonra hep üst yaş grubuyla çıkardım antremanlara günlerce ağlayarak aldırdığım kırmızı okocha lig marka kramponlarımla. kendi yaş grubumda da kaleye geçerdim. 8-10 yaş arasındaydım fakat otobüse
binip tek başıma giderdim stadyuma kadar şimdi artık imkansız. eskiden çok daha masumdu dünya. saat 17'de biterdi son gemlik otobüsü
ömer hoca vardı gemlikspor'da bir de melek hoca ikisi de çok iyi insanlardı bir kaç hocam daha olmuştu ama bu ikisi en aklımda yer edenler. lisansım çıkarılacağı zaman
babamın senden çok daha iyi oynayanlar var karda çamurda top oynamaya(kışın antremanlar çim sahada değil toprak sahada olurdu) gidemezsin demesiyle futbol hayatım sona ermişti. babam
bir yandan haklıydı gerçekten benden iyiler de vardı bir de beni izlemeye gelmişlerdi bir kere hasanağa kampında. daha doğrusu beni izlemeye değil de bursaspordan bir adam gelmişti kamp müdürünü de
çok severdim beni izlemesini söylemişti. adam bana sen çok çirkef oynuyorsun hakem bakmıyorken sürekli tekme atıyorsun falan futbol böyle oynanmaz dediğini hatırlıyorum. o küçük halimle yan ilçeye maça gitmiştik de
karşımdaki çocuğa direkt tekme atmıştım da çocuk topu eline alıp vurdu demişti ama hakem bakmadığından biz el kullanmıştık. çocuk çıkışta seni dövdürcem dediydi de çok korktuydum. o zamanlar çok hırslıydım galiba bir de
kazanmak için her şeyi yaparım düşüncesindeydim öyle hatırlıyorum. babamın futbol hayatıma son verişi aklıma geldikçe hala canım yanar.
oysa rüyaya dalmadan önce hep futbolcu olduğumu hayal ederdim. şimdi büyüdüm 9 aylık bir bebeğim oldu şimdi o küçüklük hayallerimi çocuğum için kuruyorum. pessoa'nın dediği gibi
"kendime kızmam, çünkü kızgınlık güçlü insanların harcıdır; kendime boyun eğmem, çünkü boyun eğmek soylularına harcıdır; susmam da, çünkü sessizlik yüce varlıkların harcıdır.
oysa ben ne güçlüyüm, ne soylu, ne de yüce. Acı çekerim ve hayal kurarım."

ilkokulda hayal meyal sevdiğim kızları hatırlıyorum o bacak kadar halimizle hemen karşı cinse ilgi duymayı görerek mi öğrendik bilmiyorum ama isimlerini hatırlamasam da (hatırlıyorum da yazmıyorum hehe)
acaba o da beni seviyor mu diye düşünülerek geçen vakitler. yazları denize girmek tehlikeli ve yasaktır tabelasının önünde denize girişlerimiz. iznik gölünde yılanlarla beraber yüzmeyi öğrenmem. ne güzeldi o iznik gölünün
çamlık piknik alanları ahh ahh orayı da yıkacaklarmış galiba. 3. sınıfta bulut dershanesine gittiğimi sene sonunda ilk 3'e girdiğimi ücretsiz kayıt hakkı kazandığımı ama dershanenin o sene kapandığını
anadolu lisesi sınavlarına girişin de kaldırıldığını biliyorum ki bunu kaldırmasalar daha iyi bir insan olurdum gibi geliyor. her neyse 99 senesindeki deprem tabii
unutulmuyor. tam depremden 1-2 saat önce tatilden döndüğümüz ve ranzanın üstünde yine hayaller kurarken olan deprem. depremin olduğu gibi ablamın vınn diye babamın yanına kaçışı
üst üste konulan komidinler yere düşüşü ve ranzanın üstünde bildiğim bütün duaları okuduğumu hatırlıyorum. şu ana kadar belki de ölüme en yakın olduğum vakitti. bir gün falan konuşamadın derler.
ama deprem sonrası hasanağa kampında bir sürü yeni çocukla top oynayışlarımız daha güzel anılar. dışarıda yanyana bir sürü aile yatardık döşekleri serip. hasanağa kampı var tabii bir de ilk öpüştüğüm kızın olduğu. gemlikliler
bilir hasanağa kampı ve karacali kampı vardı. hasanağa'ya galiba para vermeden gideblidiğimden 2-3 sene gitmiştim oraya sabahları odalara falan puan verilirdi. akşamları alarma müziği eşliğinde dans edilirdi sabah kalkıp yürüyüş yapılırdı.
her ne kadar ben 3 ya da 4. gününde ağlayarak 1 gün evde kalsam da son 2 günü yine giderdim. son günde ateş yakılıp böyle yuvarlak yapılıp bir şarkı söylenirdi. bu hasanağa kampı zamanları büyük ihtimalle ortaokul olmalı
fakat hafıza o kadar kötü ki koca yılların yerini az buz da değil diğer koca yıllarla karıştırabiliyor. hasanağa kampı yılları güzeldi üstümden fowler formamı çıkarmadığım o güzel yıllar.
şu an tüm çay bahçelerinin yıkıldığı merkezde gemiler ve kamyonlar olurdu oranın o keşmekeş halini hep özlüyorum. o koca koca gemilerden vinçlerle konteynırların indirilişi ne de ilgimizi çekerdi küçükken.
her gemlikli çocuğun bildiği güzel atari salonu vardı. her ne kadar ben çok az gidebilmiş olsam da zira manastırda oturduğumuzdan gemlik merkezin hiç bir güzelliğinden faydalanamadık.
güzel atari salonu bayağı büyük bir ateri salonuydu. bir de bayraktar 2 düğün salonun karşısında vardı bir ateri salonu. orada düğün sünnet olmasını çok isterdim. izlemesi bile güzeldi oynayanları.
ne kadar bölük pörçük bir yazı oldu ilk gemlik yıllarıma dair hatırladıklarım bunlar zeytinliklerin sardığı, yaşil bir gemlik, denize girilmese de kokmayan bir deniz, limandaki gemiler, gemlikspor ve atari salonları.

ve lise yılları celal bayar anadolu lisesinde geçen o mükemmel 4 yıl. mükemmel dediğime bakmayın o zamanlar bana biri sorsa
dünyanın en mutsuz insanlarından biriydim. gemlik'in de yavaş yavaş çirkinleşmeye başladığı yıllara geliyordu. lisedeki anıları anlatmaya gerek yok onu
okulun başlığında bir ara yazacağım. lisede karşıma çıkan iki insan tüm hayatımı değiştirdi. biri ingilizce öğretmeni gaye hoca ki kendisi sayesinde
düzgün müzik dinlemeyi, kitap okumayı ve en önemlisi televizyonun kötü bir şey olduğunu öğrendik biri de hep yanında oturduğum sıra arkadaşım. Mert beni çekip toparlayan eminem dinlerken metallica, pink floyd
kasetleri veren, kitap verip al şunu oku diyen, beraber grup kurup benim berbat sesime katlanan, ilk alkolümü aldığımda, ilk sızdığımda hep yanımda olan adamdı. 99 şubatta eve giren bilgisayarla artık futbol
ikinci plana düşmüştü hala top oynamayı çok seviyordum ama futbolcu olamayacağım kesindi. ne bileyim ya bu yazı istediğim gibi olmuyor. taslak olarak kalsın düzeltirim belki de hiç yayınlamam.


buraya kadar okuduysanız ses verin la bence kimse okumuyor burayı hahaha. çok düzeltiecek yer var. yazdım bir kere bile dönüp okumadım sorna toparlarım diye. kimle konuşuyorsam doğrusu öyle işte.