7 Ocak 2011 Cuma

"I have the money, I have the power"



Para önemli tabii, para demek güç demek hem de çok çok uzun yıllardan beri böyle demek. Peki güçlü olsam ne fark edecek? Eskiden şöyle derdim bana piyangodan para çıkarsa yarısıyla fakirlere yardım edeceğim. Şimdi şöyle diyorum bana piyango çıkarsa kimseye zerre yardım etmeyeceğim. Kenya'da açlıktan ölen, Çin'de 20 saat çalışıp 1 dolar alan adam hiç içimi sızlatmıyor. Şu an çok param olsa istediklerimi yapabilme gücünü elde ederdim. Oysa ki bana paradan hiç bahsedilmemişti küçükken. Şöyle öğretildi: "Her istediğini yapabilirsin,tek yapman gereken karar vermek. Karar vermek yapmanın yarısı eder." Aynı şeye onlarca kez karar verdiğim oldu ama o karar verdiğim şeylerin yüzde birini bile tamamlayamadım. Çünkü yeteri kadar param yoktu, paramın olması için ya çalışmalıydım ya da beni seven insanların istediği gibi davranmalıydım. Çalışmak çok zordu ve bende kendi param oluncaya kadar karar verdiğim şeyleri erteledim. Bugünün işini yarına bıraktım.

Bazılarınız diyordur paraya ihtiyaç yok ki; Christopher McCandless gibi olabilirsin. O dediğiniz durum 100 yılda bir gerçekleşiyor. 100 yılda yaşayan milyonlarca insan arasında 3-5 kişi oluyor ve o mükemmel başakldırışı; Sean Penn gibi hayatını Haite'deki fakirlere yardım etmeye adayacağını anlatan insanlara film yaptırıyorlar. Tabii filmi Sean Penn çrekince şöyle demiştim: Ben de yapabiliim yarından tezi yok ben de vuracağım kendimi yollara ama öyle olmadı. Onların istediği bu. Beni yapabileceğime inandırıp sonra yapamayacağımın farkına vardırıyorlar. Mutsuz bir nesil yetiştiriyorlar. Er geç hepimiz fark edeceğiz bunu. Kimimiz şimdi fark edecek, kimimiz 40 yaşına gelmesine rağmen 20 sene daha çalışması gerektiğini anladığında fark edecek.

Evde bilgisayarımın karşısında oturuyorum, doğaya dönmek hiç bir zaman bana göre değil. Theodore Kaczynski'nin söylediği gibi doğaya dönmeliyiz falan triplerinde de değilim. Seviyorum bilgisayar karşısında zaman geçirmeyi farkındayım bu durumun tuhaflığını hatta kendi yaşıtlarımı deney hayvanı gibi görüyorum sanki toplumsal bir deneye tabii tutulmuşuz da sonuçları 100-150 yıl sonra açıklanacak. Akşam Pink Floyd dinleyip gece Fight Club izleyip sabah okula giden bir nesiliz. "Evet, hocam haklısınız"

Kimse bana eğitim sistemi berbat falan demesin zira berbat olmayan eğitim sistemi yoktur. Buyrun tanıma bakalım

eğitim

a. 1. Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye:

Tanım sakat değil mi? Toplumun devam etmesi için benim eğitilmem gerekiyor. Beni birileri eğitmezse toplumdaki yerimi almam için gerekli bilgiyi alamazmışım öyle diyor TDK. Mazallah farklı bir bilgi alırım da toplumu yıkarım. Hee bir de şöyle diyor "doğrudan veya dolaylı yardım etme" Aile ve tüm okul hayatımda aldığım eğitim hayatımın hiç bir alanında mutlu olmama yardımcı olmadı. Tüm aldığım eğitim nasıl para nasıl kazanacağımın üzerineydi. Nasıl para kazanacağımı öğrettiler bana BMW'nin ne kadar güzel bir araba olduğunu, çatı katında penceresi olan müstakil evin ne kadar mükemmel olduğunu, ağaç evlerin ne kadar eğlenceli olduğunu gösterdiler. Ben de dedim ki evet ben de para kazanmayı öğreneceğim, bir arabam olacak çocuğumun ağaç evi olacak.

Her istediğimi yapabilirim dedim. Anarşik filmler izledim herkesin çok kolay ulaşabileceği; Fight Club izledim şöyle dedi bana oradaki yakışıklı adam ben kredi kartı limitim değilmişim. Bir gün ölümden korkmayı bırakırsam sonuna kadar dibe batıp tüm umudumu kaybedersem her istediğimi yapabilirmişim. Bense aradan yıllar geçtikten sonra: "böyle diyorsun ama zaten şu anki düzen hiç bir şeyimi kaybetmesem de her istediğimi yapabileceğimi söyleyip duruyor ve istediklerimin hiç birini yapamıyorum. Her şeyimi kaybettikten sonra yapacağımın garantisi var mı? Varsa kaç aylık? Parça garantisi mi yoksa tümüyle mi iade alıyorlar acaba? Kurgu güzeldir tabii ama gerçek de acıdır.

Bir başka kitabında "Ebeveynler toplumun en büyük uyuşturucusudur." ya da böyle bir şey diyor Chuck reis. Okuduğum tüm kitaplarında seveni olmayan insanları anlatıyorsun, aldatılan, kandırılan ya da hikayenin ortasından giriyorsun hiç bir seveni olmayan. Oysa ki öyle olmuyor bizi anne babalarımız sevdi ve sevmekle bize en büyük kötülüğü yaptılar. Senin o güzel film ve kitaplarını okuyabilmek için anne babamın bana verdiği paraya ihtiyacım var çünkü çalışmak çok zor ve üşeniyorum. Yani şu her şeyi yapabilirsin bokunu maalesef yemiyorum. Hayata karşı hiç umudum yok tüm hayatım boyunca mutsuz olacağımı biliyorum senin tabirinle dibe batmış durumdayım ama tüm dünyayı temin edebilirim bu konuda hiç bir şey yapmayacağım.

Sen o kadar yazdın da ne oldu? Belki şöyle dedin bunları yazmak bana iyi para kazandırır. Belki de dedin ki ben bunları yazarsam dünyayı değiştirebilirim yüzlerce Timothy McVeigh yetiştirebilirim ama öyle olsaydı Dövüş Kulübü'nün 10. yılı özel tişörtü yaptırmazdın değil mi? Keşke roman değil de otobiyografi olsaydı tüm o yazdığın gaz kitaplar. Evet Seaatle'a sana bağlanıyoruz Chuck reis; "now You've got the money, you've got the power. And then what?"
Ben Chuck olsam şöyle derdim şimdi otun en kalitelisini tüttürüyor, kadının en güzelini beceriyor, gençlerin arasında ilah gibi karşılanıyorum and then what mı eee öleceğiz and then what'ı mı var.

belki de hayat aşağıdaki gibidir de ben tutturamıyorumdur. kim bilir?

"you know what? I get up every morning...I got signs posted up all over my walls. one says, "today is gonna be the best day of your life. smile." because sometimes you have to help yourself. put up signs that say, "today is gonna be a good day in my life. smile at everybody. I'm gonna have fun. I'm gonna do this better or that better." let me tell you somethin, you're only gonna be here ONE TIME. so get the most out of it."

Güzel bir parçayla bitirelim. Yine post-rock



sözler:
In a house, silent by night, I can still hear you, and your laugh
Thoughts of what I have lost, keeps me awake, quiet, I can still hear you
Fractures - of colors, longing for you
Silent night, holding my breath, I can still hear your voice, though it's fading
Mild winters, and the landscapes we built, in snow
In a house, silent by night, I can still hear you
Longing - for colors - fractures - of you

0 yorum: