26 Ocak 2010 Salı

"Yaşadım Diyebilmen İçin" demiş

Nazım Hikmet yazmış, yaşamak şakaya gelmez diye. Bakıyorum da etrafıma yaşamak çok güzel şakaya geliyor be. Hani o iğrenç duygu sömürülerine girip hızlı araba kullananları, sorumsuz yayaları ya da ne bileyim ilaçlarını almayan hastaları demeyeceğim. Şu 3. kattan atlayayım eğer ölmezsem diyenler, şu ilaçlar beni öldürmezse yaşamam lazım ya da şu kurşun ya da kan kaybı diyenleri de kast etmiyorum. Kendim belki de biraz sizsinizdir bahsettiğim. Herkes büyük bir ciddiyetle yaşıyor bir sincap gibi olmasa da. Herkes bir şeyler başarmak istiyor. Sokakta yatan şarapçı abiden derslere giren profesörlere kadar herkes büyük bir ciddiyetle şakaya alıyor yaşamayı. En güzeli ya da belki de en kötüsü artık üzüntüler de mutluluklar gibi kısa sürüyor. Yarın ölecekmiş gibi yaşayacaksın denir ya yok yok Nazım demiş doğrusunu: "Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamalı insan."


YAŞAMAYA DAİR
1

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

1947

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

1948

3

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...

Nazım Hikmet Ran

Böyle güzel şiirler varken bir mısradan öteye gitmiyor şiirler.

2 yorum:

tranquillity dedi ki...

muhsinim çok içlenmiş,dokunmayın kardeşime:D

tink dedi ki...

"if you live each day as if it was your last, someday you'll most certainly be right." demiş steve jobs da. şey yani: her günü, bugün hayatımın son günü diye yaşarsan, bir gün mutlaka haklı olacaksın.

bu da güzel, bu cümle de takdire şayan.