14 Şubat 2010 Pazar

Sevgililer Günü


Ortaokulda kompozisyon derslerinde hocalarımız şöyle derdi: "Başlık konuyla alakalı olsun."

Başlık konuyla alakalı değil zaten sevgililer günüyle ilgili bir şey yazacağımı bekleyen birileri varsa yazıklar olsun. Beni hiç tanıyamamıştır. Peki bu yazı ne hakkında olacak? Hiç bir şey hakkında olmayacak.

Kitabın tekinde duygusuzluğuyla övünen bir karakter vardı. Şu sıralar her sayfa geçişimde kendisiyle kendimi bağdaştırıyorum. Oysa diğer karakteri kendimle bir tutmalıydım. Pediatri stajı yapıyoruz. Nam-ı değer Çocuk Hastalıkları. Böyle minik minik çocuklar var. Hepsi de hasta ve berbat kokuyor. Bir çok arkadaş hanimiş de hanimiş diyerek muayene ediyor. Benimse tek istediğim kazasız belasız stajı geçebilmek. Merak ettiğim o berbat koku içerisinde doktorlar nasıl durabiliyor? Bok kokusu değil, çiş kokusu değil bildiğin pislik kokuyor. Aylardır yıkanmamış insanlar var, konuştuklarından bir kelime anlamıyorum. Bana kalırsa ölmelerinde bir mahzur yok.

Genelde üstteki gibi düşünüyorum. Bazense gerçekten acıdığım oluyor. Şöyle bir çocuğunuz olduğunu düşünün. Yürüyor, oynuyor sapa sağlam hatta dost meclislerinde turp gibi maşallah diyorsunuz. Sonra bir anda dengesini yitirmeye başlıyor, yazı yazamıyor. Sonra yatalak oluyor ve ölümü bekleniyor. Kendini bir film karakteriyle özdeşletir deseler hiç düşünmeden Rick(Casablanca) derdim.

Düşündüm de sevgililer günüyle ilgili bir yazı yazsam daha iyiydi. Neyse artık, bir daha ki seneye.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

En azından kimi insanların ölmesinin bir sakınca doğurmadığı fikrinde yalnız değilsin.

tink dedi ki...

"otuz bin karınca öldürmüş müyümdür?"

bunu her yerlere yazasım var. günlerdir aklımda sadece bu cümle var.