5 Kasım 2016 Cumartesi

Dur lan yazayım nasılsa kendi kendimeyim

Delilerden kim anlıyordu?
Delilerden kim anlıyordu?
Delilerden kim anlıyordu?
Delilleri kim karartıyordu?
Kimse bilmiyordu.

Aynanın karşısında "are you talking to me" demekten sıkılmıştı. Yeni bir cümle, tamlama bulması lazımdı hem İngiliz değildi ki bari "benimle mi konuşuyorsun lan sen" deseydi ama öyle de ağıza oturmuyordu. Sanki aynanın karşısında söylenebilecek en doğru cümle İngilizce kurulmuştu. Vazgeçti Türkçe delirmekten, İngilizce delirmek daha karizmaydı. Bir daha ki sefere eski rutinine geri dönecekti.

Are you talkin to me?
Are you talkin to me?
Are you talkin to me?
Haaa?
You pathetic fuckin piece of shit

Alışveriş torbalarını koyduğu mermerden tezgaha baktı. İçinden sessizce kendine sövmeye devam etti. Aynaya bakmak onu delirtiyordu oysa ki daha 28 yaşındaydı. Elinde olsa içinde geçmişle ilgili olan tüm fotoğrafları videoları yakardı. Keşke olsaydı ne bileyim Fahrenheit romanındaki gibi içinde fotoğraf, video olan tüm kayıtlar yakılsa, geçmişi hiç bir şey hatırlatmasaydı. Doğrusu aynalar daha büyük bir problemdi onun için.  Geçmişte çektiği fotoğraflara bakma gibi bir alışkanlığı zaten yoktu. Belki de o kadar yaşlanmadığından belki de her baktığında belası sikildiğinden böyle bir huy edinmemenin mantıklı olduğunu çıkarmıştı. Kim eski fotoğraflara bakıp ne güzel günlerdi deyip mutlu olur ki? Geçmişte yaşadığın mutluluklar da zaman geçtikçe üzüntüler gibi canını acıtmaya başlıyorlar. Hatta kahramanımız kendine hakim olan biri olduğundan üzüntüleri aklına getirmeme yeteneğini geliştirebilse de geçmişte yaşanan güzel anılar saçma sapan vakitlerde boğazına sarılıyordu. Ah ne güzel günlerdi diyor, ne güzel hayallerin vardı kocaman olacaktın o kadar kocaman olacaktın ki bu dünyaya sığmayacaktın. Bunları demesi için aynaya gerek olmuyor; işte, araba kullanırken bir anda aklına zamk gibi yapışıyordu ve bir kere girerse zihne bu geçmiş mutluluklar geri kalan günün tüm tadı kaçıyordu. Etrafındaki insanların neyin var sorusunu o kadar çok duymuştu ki benim surat ifadem böyle bir şey olduğu yok diye cevaplamanın en etkili ve gelecek soruların önünü kesen bir karşılık olduğunu da yetenekleri arasına yazdırmıştı. Anlatmaya çalıştığı da olmuştu hala oluyor. Savunmasız belki bir cevap alırım umuduyla bazen eskisi gibi olmasa da arada sırada mesela bir alkol sofrasında nasıl dayanıyorsunuz aynalara bakmaya? hiç hayıflanmıyor musunuz geçmiş günleri düşünüp nasıl devam edebiliyorsunuz canınız acımıyor mu benim gibi diyordu demesine farklı farklı cümleler kuruyor ama bu eğilimde oluyordu dertleri. Cevap ise değişmiyordu Ne yapabiliriz ki? Hayat böyle.

Hiç bir derdi yoktu, hiç bir üzüntüsü olmamıştı gönül meseleleri dışında. 6 yıl önce çok büyüttüğü olaylar şimdi gözüne herkesin yaşadığı şeyler gibi geliyordu. Oysa o zamanlar nasıl da boğuluyordu bir avuç suda. İleride de böyle olacağını bilmek o da canını sıkan bir başka durumdu. Nasıl anlatsa kahraman? İleride başına kötü şeyler gelecek ve şu an yaşadığı bu anlamsız üzüntüye küfürler savuracaktı bundan belki üç yıl belki de üç gün sonra. Yine de dertliydi aynalara karşı. Ellerini dahi yıkamaz oldu zaman oldu evdeki aynaları kaldırsa da sokakta yürürken vitrinde gördüğü kendinden önde giden göbeği için bir şey yapamıyordu. Alıp bir taşla indiresi geliyordu koca vitrin camını ama korkuyordu, hep korkaktı zaten. Korkmak şu devirde normaldi, bir anda hapse girebilir. Olur mu canım öyle şey dediğin bir arkadaşına don, atlet götürürken bulabilirdi kendini hele ki vitrin camını indirmek ancak müzik kliplerinde olurdu. Gerçek hayat videolardaki gibi değildi. Ama öyle işliyordu ki insanın zihnine bir şeyler olsun istiyordu o kadar film izleyip hayal gücünü geliştirmişti ne bileyim zamanı geri alamasa, zombiler gelmese de bari şu uydurdukları deja vu'dan olsa hayatımda diyordu. Şizofren olabilirdi mesela bir sabah uyanıp kendini Jül Sezar sansa bayağı bir eğlenceli olurdu ama tek yaptığı işine gidip gelmek, aynalarla karşılaşıp geçmiş illetine yakalanmamak için her gün uğraş vermekti. Kendi kendine sürekli aç değilsin açıkta değilsin paran var her şeye sahipsin hayatında üzücü hiç bir şeyle karşılaşmadın kendine gel deyip duruyordu ama en ufak bir üniversite anısı canlansa ya da çok zor da getirebilse gözlerinin önüne çantasını kapının önüne atıp önlüğünü çıkarıp top oynamaya çıktığı ilkokul vakitlerini; geçmişe dönebilmenin imkansızlığı geleceği de yok ediyor arafta sıkışıp kalıyordu.

Öylece yaşamaya devam edecekti. Kocaman olup dünyalara sığmayacak küçük kahramanımız her geçen yıl küçülecek küçülecek en son toprak altında kaybolup gidecekti. Yine de tüm bu insan aklına rağmen sonuna kadar dayanıp yaşayabilen herkes kahramandı. Çünkü bunca adaletsizliğin ortasında doğup hiç bir şey yapmadan durabilmek kahramansı bir hareketti.

0 yorum: