23 Ekim 2012 Salı

zor

Yazdıklarını okuduğunda o kadar içten tebessüm etmişti ki her şey için çok geç olduğunu bildiğinden durgunlaştı. Hala nasıl mutlu olacağını düşünüyor. Ne yapmalıyım diye iç geçiriyordu. Bir filmde ya da kitapta değildi. Bazı zamanlar kendisini akılda kalabilecek hiç bir süslü cümlesi olmayan sıkıcı bir oyunda hissetse de onun asıl ihtiyacı bilim kurguda yaşamaktı. Aynı sahnenin üstünde sadece dekor değişiklikleri değildi istediği bir gün jüpiterde bir gün 1800lerde yaşamak istiyordu. Çok üzüldü ne benzetmelere ne de üçüncü sınıf örneklere ihtiyacı vardı. Tüm insanlar nasıl çok üzülüyorsa o da aynı şekilde çok üzülmüştü. Ne kadar benzediklerini, yerli yersiz kurdukları komik hayalleri, o ufak ellerle kirpiğe dokunuşları, telefonla konuşurken uyuyakalmasını hatırladı ama yıllar geçmişti. Şimdiyse yarına kadar Nasreddin Hoca resimleriyle dolması gerken boş kağıtlar vardı çalışma masasının üstünde. Eşeğe ters binen, göle maya tutan gülümseyen beyaz sakallı tontiş bir dede. Zor değildi yıllardır çocuk kitaplarına resim yapıyordu. Bir öyküden beklendiği gibi çok üzgün olduğundan dolayı çizememezlik yapmadı. Çünkü o sizden ve benden biriydi. Kalemi yavaş yavaş hareket ettirmeye başladığında gündelik hayatına dönecekti. Resmettiği beyaz sakallı dedeyle yıllar sonra karşılaştığında ona üzgün gözükmeyecekti. Nasreddin hoca aynı Nasreddin hocaydı. Hayatı ise tüm Nasreddin hocalar birbirlerine nasıl benziyorsa başkalarının hayatına öyle benziyordu. Çok fazla insan vardı ama hissedilebilecek duyguların hepsi yazılmış, çizilmiş, film edilmiş, gitarla sazla söylenmiş defalarca değişik şekilde anlatılmıştı. Sonuç olarak ise hepsi aynıydı onun için. Hayatının sadeliği zaman zaman kendisini rahatsız etse de bu bahsettiğimiz küçük zamanlar haftada bir saatten fazla zamanını işgal etmiyordu. Çünkü gündelik hayat çünkü o rutin eylemler tüm zamanını işgal ediyordu modern insanın. Oysa ki küçükken daha çok zamanı vardı. şimdiyse tek isteği onu tebessüm ettiren cümlelerinden dolayı kör kütük sarhoş olma isteği Nasreddin hoca gibi berbat bir mizah anlayışıyla yaratılmış bir karakteri resmetme zorunluluğundan dolayı yalan oluyordu. Ve biliyordu ki Nasreddin hocayı çizmeyi bitirdiğinde asla şimdiki gibi üzgün olmayacak asla bu kadar içmek istemeyecekti. Evet hayat ona acımasızdı, herkesinki gibi bir hayatı olmasına rağmen mutlu değildi. Belki de kimse mutlu değildir sonucuna ise  ortalamanın hayli üstündeki gözlem yeteneği yüzünden varamıyordu.

0 yorum: