22 Şubat 2012 Çarşamba

Ağırlık ve Hafiflik

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği diye bir kitap okuyorum da bir iki yeri çok beğendim; buraya da ekleyeyim. Küçükken düşündüklerimin aslında çoktan düşünüldüğünü öğrendiğimde ya da fark ettiğimde çok kızar kıskanırdım. Şimdi ise ben asla böyle ifade edemezdim kendimi diyorum. Galiba benim için olgunlaşmak bu olsa gerek.


3

Ne istediğini bilememenin aslında son derece doğal olduğunu anlayıncaya kadar kızdı kendine. Sadece bir tek hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz; bu nedenlede ne istediğimizi bilemeyiz. Tereza'yla olmak mı daha iyiydi, yalnız olmak mı Karşılaştırma fırsatı olmadığı için hangi kararın daha iyi olduğunu sınamanın bir yolu yok. Olaylar nasıl gelişirse öyle yaşıyoruz, önceden uyarılmaksızın, rolünü ezberlemeden sahneye çıkan bir tiyatro oyuncusu gibi. Yaşam öncesi ilk prova yaşamın ta kendisiyse, ne değeri olabilir yaşamanın? YaŞamın hep bir taslak gibi olması da bundandır işte. Yok, 'taslak' da tam anlatamıyor demek istediğimi, çünkü taslak bir şeyin ana çizgileriyle belirmesi demektir, bir resmin az çok ortaya çıkmasıdır, yaşamımız dediğimiz taslaksa hiçbir şeyin taslağı değildir, bir resmin resme dönüşmeyecek ana çizgileridir. 'Einmal ist keinmal' diyor Tomas kendi kendine. Sadece bir kere olan şey, diyor Alman özdeyişi, hiç olmamış sayılır. Yaşanacak bir tek hayatımız varsa eğer, onu hiç yaşamamış da olabiliriz, fark etmez.

15

Elinden hiçbir şey gelmeksizin, ne yapacağını bilemeden bir avlunun karşı tarafındaki duvara dalıp gitmek; bir aşk anında karnındaki inatçı gurultuya kulak vermek; ihanet etmek, ama ihanetin göz kamaştırıcı yolunu terk edecek gücü kendinde bulamamak; Büyük Yürüyüş'te kalabalıklarla birlikte yumruğunu havaya kaldırmak; gizlenmiş mikrofonlar önünde espri gösterisi yapmak -bu durumların hepsini tanıdım, hepsini yaşadım, ama bunların hiçbirinden benim kişiliğim, benim özgeçmişim doğmadı. Romanlarımdaki kişiler kendime ilişkin gerçekleşmemiş olabilirliklerdir. Onlardan eşit derecede hoşnut olmam ve dehşete düşmem de bu yüzden. Her biri benim ancak kenarında dolaştığım bir sınırı aşmıştır. Bana en çekici gelen şey bu aşılmış sınırdır (ötesinde kendi 'ben'imin sona erdiği sınır). Çünkü romanın sorguladığı sır o sınırın ötesinde başlar. Roman yazarın itirafları değildir; bir tuzak haline gelmiş dünyamızda yaşanan insan yaşamının araştırılmasıdır. Bu kadarı yeter. Biz gene Tomas'a dönelim.

----

Soruyu sormanın başka bir yolu da Şu; bağırarak sonu çabuklaŞtırmak mı daha iyidir, yoksa susmak ve böylelikle daha yavaŞ bir ölümle ölmek mi? Bu soruların cevabı var mıdır? Sonra gene o bildiğimiz düŞünce geçti kafasından: İnsan hayatı ancak bir defa yaŞanır ve kararlarımızın hangilerinin doğru hangilerinin yanlıŞ olduğunu kestiremememizin nedeni,verili bir durumda ancak bir tek karar verebilecek olmamızdır; ikinci, üçüncü ya da dördüncü bir yaŞamımız yok ki çeŞitli kararlarımızı birbirleriyle karŞılaŞtıralım. Bu açıdan tarih insan yaŞamlarına benzer. Çeklerin sadece bir tek tarihi vardır. Bir gün Tomas'ın yaŞamı gibi, o da hiç yinelenmemecesine sona erecektir.

1618 tarihinde Çek prenslikleri bütün cesaretlerini toplayıp Viyana'da hüküm sürmekte olan imparatora duydukları hıncın belirtisi olmak üzere imparatorun yüksek düzeyde iki görevlisini Prag şatosu'ndaki bir pencereden aŞağı attılar. BaŞkaldırıları Otuz Yıl SavaŞları'na, bunlar da Çek ulusunun toptan yokedilmesine yolaçtı. Çekler cesaret gösterecek yerde temkinli mi davransalardı? Cevabı basit gibi gelebilir; değildir.

Üç yüz yirmi yıl sonra, 1938'deki Münih Konferansı'nın ardından dünya Çeklerin ülkesini Hitler'e kurban etmeye karar verdi. Çekler kendilerinin sekiz katı bir güce karŞı ayaklanmaya mı kalkıŞmıŞlardı? 1618'in aksine temkinli davranmayı seçtiler. KoŞullu da olsa boyun eğmeleri II. Dünya SavaŞı'na yolaçtı, bu da ülkelerinin bağımsızlığının on yıllar hatta belki de yüzyıllar boyunca elden gitmesiyle sonuçlandı. Temkinli davranacak yerde cesaret mi gösterselerdi? Ne yapsalardı?

Çekoslovak tarihi yinelenebilseydi, elbette her defasında iki olasılıktan birini sınamak ve sonuçları karŞılaŞtırmak isterdik. Böyle bir deney olmaksızın, bu konuda ileri sürülecek bütün düŞünceler birer varsayım olmaktan öteye gitmeyecektir. Einmal ist keinmal. Bir kere olan Şey hiç olmamıŞ demektir. Ne Çeklerin tarihi, ne de Avrupa'nın tarihi bir keredaha yinelenecek. Çeklerin ve Avrupa'nın tarihi, insanlığın talihsiz deneyimsizliğinin kaleminden çıkma bir çift karalamadır. Tarih insan yaŞamları kadar hafiftir; dayanılmaz derecede hafif, bir tüy kadar, yukarı doğru süzülüp havaya karıŞan toz, yarın varolmayacak herhangi bir Şey kadar hafif.

Bir kere daha ve bu defa aŞka benzer bir özlemle, uzun boylu, hafifçe kamburunu çıkararak yürüyen editörü düŞündü Tomas. O adam tarih sanki bir karalama değil de tamamlanmıŞ bir resimmiŞ gibi davranıyordu. Sanki yaptığı her Şey sonsuz kere yinelenecekmiŞ, sonsuza kadar dönüp geri gelecekmiŞ gibi eylemlerinden en ufak bir kuŞku duymaksızın davranıyordu. Haklı olduğuna kesinkes inanmıŞtı ve bu onun için dar görüŞlülük değil erdem belirtisiydi. Evet, o adam Tomas'ınkinden farklı bir tarihin içinde yaŞıyordu; karalama olmayan (ya da olduğunu fark etmeyen) bir tarihin...

16

Günler sonra, buraya yukarıdaki bölüme ek olsun diye aldığım baŞka bir düŞünce geldi Tomas'ın aklına; uzayın derinliklerinde bir yerde bir gezegen vardı, insanlar burada yeniden doğacaklardı. Dünyada yaŞadıkları yaŞamın ve biriktirdikleri bütün deneyimin tümüyle bilincinde olacaklardı. Belki de hepimizin ilk iki yaŞamımızın tüm deneyimleriyle üçüncü bir kere doğacağımız bir baŞka gezegen daha vardı. Belki de insanlığın bir derece (bir yaŞam) daha olgun doğacağı baŞka, daha baŞka gezegenler de vardı. Tomas'ın ebedi dönüŞ çeŞitlemesiydi bu.

Elbette, biz dünyadakiler (bir numaralı gezegen, deneyimsizlik gezegeni) öteki gezegenlerde insanoğlunun baŞına neler gelebileceğini ancak belli belirsiz hayaller biçiminde oluŞturabiliriz kafamızda. Daha mı bilge olacaktır? OlgunlaŞma insanoğlunun gücünün sınırları içinde midir? Yineleme yoluyla elde edebilir mi olgunlaŞmayı? Yalnızca böyle bir ütopyanın bakıŞ açısından, iyimserlik ve kötümserlik kavramlarını tam hakkını vererek kullanmak mümkün olabilir: Ġyimser, beŞ numaralı gezegende insanlık tarihinin daha az kanlı olacağını düŞünen adamdır. Kötümser, tersini düŞünendir

1 yorum:

Adsız dedi ki...

varolmak dayanilmazsa hafif olan kim?

oyle buyuk ki inan doktor