20 Kasım 2009 Cuma

Green Street Hooligans 2


İlk filmi yakın zamanda izledim ve aramalar sonucunda -imdb'ye yazıyorsun çıkıyor; büyük bir şey değil- ikincisini çektiklerini gördüm. Büyük bir şevkle, arkadaşla biralarımızı alıp filmin başına oturduk. Sonuç: bu ne lan? İlk filme büyük ihanet olmuş.

İlk filmde de oynayan pilot abimiz -Dave- iki arkadaşıyla beraber hapse düşmüş. Onların hapishane anılarını izliyoruz. Hikaye falan da yok aslında hapishanede dövüşüp duruyorlar, en sonunda da berbat bir Hollywood klişesiyle filmi bitiyor. Hangi akla hizmet hapishanede çekerseniz ki? Kavga sahneleri yine testesteron seviyelerinizi yükseltmiyor değil ama ilk filmin yanınına bile yaklaşmaz.

Adamın teki hapishane hikayesi yazmış, yayıncıya götürmüş. Yayıncı ise şöyle demiş: "Oğlum bizim bir film vardı; bayağı tutmuştu. Şimdi sen şöyle yapıyorsun: Sen bu hapishaneye düşenleri West Ham holiganı yap, düşmanlarını Milwall holiganı. O rus karakter orada kalsın. Filmin sonunda ki baseball maçını da soccer pardon football yaptın mı? Tamamdır."


Green Street Hooligans 2-Trailer - More amazing video clips are a click away

14 Kasım 2009 Cumartesi

Düşündüğün Şeylerin Daha Önce Yazıldığına Tanık Olmak

Diyelim ki kendinizce hayata bir yaklaşım, bir düşünce sistemi geliştiriyorsunuz ya da bir şey düşünüyorsunuz; ilk siz düşünmüşsünüz gibi geliyor ama öğreniyorsunuz ki öyle değil. Siz daha doğmadan önce düşünülmüş, yazılmış hatta kayıtlara bile geçilmiş. Yazık tabii. Benim düşündüğümü başkaları da düşünmüş diyerek sevinmek mi lazım yoksa ulan benden önce zaten düşünmüşler deyip üzülmek mi karar veremedim.

"Belki de insanları sevenlerin görevi, onları gerçeklere güldürmektir; gerçeği güldürmektir; çünkü biricik gerçek, gerçeğe duyulan çılgınca tutkudan kendimizi kurtarmayı öğrenmektir."

Özellikle "Belki de insanları sevenlerin görevi, onları gerçeklere güldürmektir." bölümünü bir aydır yakınlarıma söyler dururum. Fark ettim ki kitapta yazıyor. Hatta -öngörebildiğim kadarıyla- binlerce yıl önce Aristo düşünmüş. Yazayım dedim.

13 Kasım 2009 Cuma

The Taking Of Pelham 1 2 3


Pelham'a 1 2 bir de benimki diyoruz. Arkadaşlarla zaman geçirmek için izlenilebilecek zaman kaybı Hollywood filmi. Imdb notu 6.6/10, Roger Ebert 2.5/4 vermiş, ben de 4/10 verdim. 1974 çekimli The Taking Of Pelham'ı ise izlemediğimden ötürü yorum yapamıyorum ama daha iyi olduğu söyleniyor.

4 vermeme rağmen yine de zaman geçirmek için izlenebilir. Film izlemek değil de zaman öldürmek istiyorsanız öneririm. Konusu da aşırı klişe olarak adamın teki x'i(x=değişken ve bu filmde metro) kaçırıyor ve olaylar gelişiyor.

12 Kasım 2009 Perşembe

Syphon Filter : Dark Mirror


Psp'si olanlar ve action oyunlarından hoşlananların kaçırmaması gereken bir oyun. Oyunun ana karakteri Gabe Logan abimiz de Solid Snake kadar olmasa da belli bir karizması olan bir kişilik. Tam zamanında biten oyun boyunca hiç sıkılmıyorsunuz. Hikayesi klasik ajan oyunlarından farklı olmasa da Psp'de oynadığım en iyi oyunlardan biri diyebilirim.

Gabe Logan adlı kişilik şöyle cümleler kurabiliyor mesela:

"Geldiğimi biliyor olabilirler ama benim için hazır olmadıklarını bilmiyorlar"

Paronoid Park



Gus Van Sant'i sevdiğimi bir kez daha kanıtlayan film oldu. Senaryosu bu kadar zayıf bir filmi -romandan uyarlama- bile izlenilebilir hatta şahasere yakın bir film haline getirebiliyor. Çekimler ve oyunculuk yönetimin için ellerinden öpüyorum. Sen git myspace profili gezip oyuncu bul sonra da onları baş rol yapıp böyle iyi film çıkar. Filmdeki tek ünlü sayabileceğimiz Taylor Momsen ise filmde 14 yaşında olmasıyla yaşlandık ulan dedirtmiştir.

Roger Ebert 3.5/4 ben de 8/10 verdim. Gus Van Sant'in Good Will Hunting dışında hiç bir filmini izlemeyenler ve Hollywood seyircisi için uzak durulası; Gus Van Sant'in sinemasını sevenler için kesinlikle kaçırılmaması gereken bir film. Elephant ile benzerlikleri de yok değil.

Yalnız Gus abicim sen bu sahne geçişlerinde niye bu kadar hata yapıyorsun? Çocuğun elinde ilk defter var. Arkadan çekmeye başlıyorsun defter kaybolmuş. Yok cebine soktu diyeceğim ama hayvan kadar defter girmez ki...

11 Kasım 2009 Çarşamba

Çok komik şeyler oluyor

Her zaman gülünecek bir şey bulmamla övünmüşümdür. Fakat şimdi bu kendimi övme faslını geçip konuya geçeyim direkt. Bugünlerde aklıma takılan bazı durumları aşağıya sıralayacağım. Her biri hakkında 1-2 sayfa geyik yazı yazabilirdim ama üşeniyorum. Kendi geyiğinizi kendiniz yapın.

1-) Facebook'da biri ayrıldığında insanlar bunu niye beğeniyor? Yok yani ben ayrıldıktan sonra "Arzu Volkano like this" dese bana feysbuk. Arzu'ya özel mesajla ulaşır. Naber ya aylardır görüşmüyorduk yapardım. Ulan ayrılmışlar güzel bir şey değil beğenmemen lazım. Hadi beğendin, sevindin bari çaktırma.

2-) Bu da çok içler acısı bir durum. Çok kötü bir tablo çizeceğim şimdi sizlere. Karşıdan bir çift geliyor. Çocuğun bir elinde şemsiye var diğer elini de kızın omzuna atma çabası içine girmiş. Kız ise elini çocuğun beline bile atmamış iki eli de boşta. Yazık günah be. O şemsiyeyi öyle dakikalarca taşıdı çocuk. Ben buna şahit oldum.

3-) Halkımız cinsel espriyi kaldıramıyor. Oysa ki en komikleri cinsel oluyor. Şimdi şöyle bir diyalog geçiyor aramızda terbiyesiz oluyoruz.

+ Onun dediğini mi yapacaksın benim dediğimi Yavuz?
-1 Yauv tabii senin Ayşe.
+ Ehehehe
Muhsin: Benim de iki memem olsa benim dediğimi yapardı.

Şimdi bu komik bile değil hayatın gerçeği. Niye terbiyesiz oluyorum ki ben? Belki yemek yiyorduk ondan diyeceğiz ama bence asıl neden bu değil

4-) Sevgilinin gözüne şiir yazan romantik gençlerimiz. Şimdi bu arkadaşlarımız önce açıyor google'i Attila İlhan şiirler yazıyor. 2-3 tane okuyor. Sonra biraz Ataol Behramoğlu. Tabii Can Yücel olmazsa olmaz. En sonunda biraz Cezmi Ersöz'den sonra hop şair oluyorlar. Şimdi olun tabii. Siz yazdıkça ben gülüyorum siz de mutlu oluyorsunuz. Ben şair ruhlu biriyim diye ama yauv abicim bırakın kızın gözüne şiir yazmayı. Hangi erkek bir kızın gözüne bu kadar önem verir? Kaybolmayın artık şu okyanus mavisi, sisli, puslu gözlerde. Yazın şöyle bir şiir mesela

Sevgilim
Öyle güzel götün var ki
Bazen hep arkandan yürümek istiyorum
Sadece popona saatlerce kitlenip
Onun içinde kaybolabilirim
O kıvrım, o hafif kalkıklık
Ve o poponun altı
Bir güneş gibi parıldayan bacakların
Seni her gördüğümde keşke daha kısa bir etek giysen diyorum

Vallahi alkışlayacağım. Bir de sizin gibi deneyelim

Sevgilim (tamam mütabıkız bu konuda)
Öyle güzel gözlerin var ki (geç arkadaşım geç)
O okyanus mavisi gözlerinin içinde (kızın gözler yeşilse okyanus her an yeşil olabilir)
Ben bir alabalık oluyorum. (alabalığı okyanusa falan sokabiliriz. öyle de tuhafız)
Gözlerine saatlerce bakıp ellerini hiç bırakmadan tutabilirim. (Bir kere bakamazsın arkadaşım. Ellerini de o kadar çok tutarsan elin terler yapış yapış olur)
Ellerini hiç bir prensesinkine değişmem (burada biraz dürüst diyebiliriz. poponu adriana lima ile takas edebiliriz mesajı veriyor.)
Ve ben hiç bir zaman delere dikkat etmem (hadi canım)
Sana şiir yazdıkça
Ne önemi var imla kurallarının (kıza salak diyor. ama kız hala ayy ne romantik düşüncesinde)
Çünkü benim aşkım yıkar tüm kuralları. (böyle de iğrenç bir sonla bitirmezsek olmaz)

5-) İnsanlar twitter açıp "Yaa nefret ediyorum bu 160 karakter olayından" diyor ya hatta "Yaa nfret edioum bu160 krktr olayndn" diyor. İşte onlara söyleyin Twitter'in olayı o nefret ettiği 160 karakter.
Not: Adı Almula olduğu bildirilen bir şahıs Twitter'ın karakter sınırlamasının 140 olduğunu bildirdi. Zanlı hâla aranıyor.

Daha vardı da unuttum. Şarkımızı koyup bitirelim.

10 Kasım 2009 Salı

"Lucid Dream" Anılarım


Böyle bir şey var. Zamanım olursa dönem ödevi tandanslı bir yazı koyacağım. Şimdilik ilk anımızı yazalım ki kendisi ilk olarak kontrolü ele geçirdiğim ve hatırladığım Lucid Dreaming tecrübesi olarak tarih sayfalarına yazılmaktadır.

Nasıl yaptık?
-Sürekli rüyamı bu sefer kontrol etcem geyiğiyle yatın. Ben bir senedir yatıyorum daha yeni oldu. Yılmamak lazım.

Efendim. Bizim rüyamız şöyle oldu.

Şimdi bir arkadaşla kağıt oynamaya gideceğiz. Elazığ'dayız. Beni evden alıyor arkadaş ben de diyorum ki. Yauv nereye gidiyoruz? O da kağıt oynamaya. Sonra ben Leman Cafe'yi görüyorum. Lan burası Elazığ olamaz ne kağıdı? Neredeyiz biz? O da gayet yok ya Elazığ'a açıldı Leman Cafe diyor. Ben de yok yahu açılamaz Leman Cafe Elazığ'a diyorum.(giriş tabelasında da sadece ilaçlar yazıyordu ne alakaysa) İşte o anda ahanda rüyadayım diye bildiğin sevindim. Hatta hoplama zıplama oldu. Sonra etrafımdaki mekan değişti. Bu ara biraz korku da yaşamadım değil. Daha sonra oldukça geniş kalabalık bir yere geldim. Dur bir uçayım yaptım mal gibi. 5-6 adımlık mesafeyi çok ufak bir yükseklikte gittim sonra ayaklarım yeniden yere değdi. Sonraki deneyişimlerde başarısız oldum hep. Daha sonra uzakta bir güvenlik görevlisi gördüm. Şimdi yanına çok hızlı koşucam dedim. O da olmadı. "Ama güldüğünü görebiliyorum." dedim ki görebiliyordum. Kızıl saçlı bıyıklı bir abimizdi. Daha sonra arkasına dönüp gitti. Ben de uyandım.

Kadın Doğum Stajından Geçmem

Çok tuhaf oldu bu.
En malign hocadan sınava girip
28 kişiden 19 kişinin kalması
Ve benim geçmem
Yakanızdan düşmeyeceğiz akepe

Hocanın bana en kolay soruyu sorması
Ve benim çalıştığım konuya denk gelmesi
Az çok bilmem
Biraz sallamam
Hocanın gözünde
Biliyor ama tam çalışmamış imajım
Bu böyle gitmez
Halkım uyanın

Sonuçta geçtim
Mutluyum
Umutluyum
Verdiğim sözleri tutucam.
Peki siz hükümet siz niye tutmuyorsunuz verdiğiniz sözleri?
Where's the AB Where's the çift duble yollar? Where's the 301? (Buraya gülün ben çok güldüm. Fatih Terim olsa o da gülerdi)
The love of christ?

I had to get the agony of gods heart...
WE... HAVE SINNED!!!

Satır satır yazınca Yılmaz Özdil tandansı yakaladı klavyem arada sırada kusura bakmayın. Akp'ye sövmem ondandır.


6 Kasım 2009 Cuma

Vulva Kanseri

Vulva kanseri diye bir şey var. Bakın tüm dünya vajinaları sizlere sesleniyorum, sakın olmayın. Olursanız bana gözükmeyin, uzakta durun yanıma yaklaşmayın. Yazık değil mi benim de rüyalarım var.

2 Kasım 2009 Pazartesi

G-Force


Sınavıma 5 gün kalmasına rağmen aptal gibi oturdum film izledim. Tabii bunda bizde kalan arkadaşın da etkisi oldu. Oysa ki ders çalışacaktım, tam oturuyordum ki... Geldi ve hadi film izleyelim dedi.

Neyse arkadaş animasyon sevdiğinden ötürü elimizde de animasyona en yakın film olarak G-Force bulunduğundan dolayı onu izledik.

Film hakkında yorumum "izlemEyin". Bundan çok daha iyi filmler var dünyamızda ama diyelim ki 5 arkadaş toplandınız hadi bir film izleyelim arada da sohbet ederiz falan diyorsunuz işte o zaman bu filmi izleyebilirsiniz. Zira tamamen boş bir film. Kurgusu olsun, hataları olsun.. Eğlendin mi diye sorarsanız; evet eğlendim. Güldüğüm yerler olmadı değil ama bunlar da gayet 3. sınıf osurma esprisi, yere düşme esprisi ve diğer klişe esprilerdi.

Sonuç olarak Space Jam ile başlayan insanların animasyon karakterleriyle aynı perdede buluşması akımının son örneği G-Force'u kaçırmazsanız üzülürsünüz. Yani kaçırın hiç tutmayın. 15 yaşından küçük olsaydım daha bir sevebilirdim. O berbat sonu bünyem kaldırabilecekti ama şimdi yapamıyorum.

SPOİLER OLARAK OKUYABİLİRSİNİZ ZİRA TAHMİN EDİLMESİ ÇOK KOLAY OLAN FİLMİN SONU YAZIYOR
Yeter arkadaşım ya.. Filmdeki kötü karakterin ömrünü adadığı dünyayı yok etme amacına tam ulaşacağı sırada baş rol oyuncusunun gelip "Aslında sen iyi birisin, sen de bizdensin, kalbinin derinliklerindeki o çiçeği ben görüyorum" demesi sonucunda kötü adamın bir anda evet çok büyük bir hata yaptım deyip tüm yaptığı işi mahvetmesine sinir oluyorum. Yapmayın artık lütfen..
SPOİLER BİTTİ BOYUMUZ UZADI

1 Kasım 2009 Pazar

Dedikodu

Aklım başına geldiğinden beri hep dedikoduya karşı olmuşumdur. Mükemmel bir özellik olarak söylemiyorum ama gerek evde olsun gerek arkadaş ortamında başkaları hakkında konuşulmasını sevmem. Hatta bu ortamlarda "Bırak oğlum dedikoduyu" dediğinizde cevap olarak "Ne var yüzüne de söylerim" derler. Ben de içten içe gülerim. Zira kimsenin kimseye yüz yüze söylediği bir şey yoktur. Böyle davrandıkça insanlar benimle dedikoduyu zamanla kesti. Hatta x'in y ile çıktığını en son hep ben öğrenirim. Hatta çoğu zaman ayrıldıklarını duyduğumda "Çıkıyor muydu yahu onlar?" olan insanım. Üniversite ikinci sınıfın başlarından itibaren insanlar bana hiç bir şey anlatmamaya başladı. Zira kendilerine "bana biri hakkında bir şey söylüyorsan gider ona söylerim" demişimdir. İnsanlar bunu laf taşıma görse de ben kendimi çok dürüst çok taşaklı biri olarak görümüşümdür. Neyse

Sonuç olarak eşekmişim. Bundan sonra dedikodunun allahını yapıcam. Çok zevkli oluyor. Dün sabahlara kadar bir arkadaşın kayboluşu üzerine dedikodu yaptık ve hiç bu kadar gülüp eğlenmemiştim. Zaten tüm günahlar zevkli değil mi yahu?