9 Mayıs 2018 Çarşamba

ne olacak?

-Ne olacak bizim bu halimiz Kazım?
-Ne varmış halimizde?

Sessizlikte kendi kendime konuşuyorum sanki biraz Tutunamayanlara özeniyorum belki de. Ama okumadan önce de konuşurdum kendimle ama adı Tahir olurdu. Ya da yok bilemiyorum. İnsan hafızası çok acımasız. 30 yıllık ömürü bir oturuşta anlatabiliyorsun ve kendin dışında anlattıkların kimseyi eğlendirmiyor. Yine de konuşmak lazım sosyal hayatta daha doğrusu lazım değil de zorunlu. İnsanlar konuşmanı bekliyor oysa ki anlatacak hiç bir şeyim yok. Günlerim birbirinden farklı olsa da kimsenin ilgisini çekecek bir şey yaşamıyorum hatta yaşadıklarım kendi ilgimi bile çekmiyor. Tüm hayatım boyunca çaba göstermeden bir şeylerin olmasını bekledim kimi zaman oldu. Çabasız başardıklarım iyice tembel etti. Konuşabileceğim bir çok insan var ama konuştuğumda kendi kendimden sıkılıyorum karşı tarafa işkence etmenin anlamı yok. Kaybolup gidecek zaten tüm konuştuklarım yazmak daha güzel en azından yazdıkların yerinde duruyor. Artık eskiden olduğu gibi ne üçüncü sınıf hikayeler yazabiliyorum, ne ergen şiirleri sıçabiliyorum. Tek derdim halimin ne olacağı ve bunun ne kadar da sürüp gidebileceği. Bir anda 30 yaşına geldim sanki. Acısız, rahat ama memnuniyetsiz bir 30 yıl. Ortaokulda Teoman dinlediğim günleri özlüyorum, lisede kulağımdan çıkmayan kulaklıkları. İlk bilgisayarı kendi kendime toplayışımı o termal macunu sürerken yaşadığım heyecanı özlüyorum. Geçmişe dair olan her şeyi özlüyorum dünü bile özlüyorum zira malumunuz dün bile geri gelmiyor. Gelecek ise çok yakın. Gelecek an ve an geçmiş kümesine yeni bir eleman olarak katılıyor. 10 yıl sonraki halimden korkuyorum ama hala çaba göstermeden bir anda hayatım mükemmel olacak gibi geliyor oysa ki sağ duyum çok kısa sürede hayatımın alt üst olabileceğini hatırlatıp duruyor. Bir hastalık, kaza ya da ne bileyim sayısal lotoda 5 tutturmak tüm benliğimi yıkıma uğratabilir. Ama değerini bilmiyorum yine de anın. Hiç bir şey yapmadan boş gözlerle etrafı, ekranı ya da insanları izliyorum. Sık sık hayatımın film olması gerektiğini düşünüyorum. Bol ödüllü bir Nuri Bilge filmi mesela ismi de hazır Sıradan Adam. Bazen iş çıkışı eve doğru yürürken etrafımı kontrol ediyorum kamera var mı diye bir kez denk geldim iş çıkışı değil ama pazarda yürürken. Onda da kamera beni çekmiyor birileriyle röportaj yapıyordu. Bağırmak istedim beni çekin beni çekin anlatmak istediğim hiç bir şey yok. Herhangi bir şeyi anlatabilecek yetkinliğim de yok ama yine de beni Sıradan adamı çekin diye içimden avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Ünlü olacağımı sanırdım küçükken etrafımdaki herkesten kafam daha iyi çalışıyordu ama belli bir yaşı geçtikten sonra anladım ki etrafımdaki herkesten kafamın iyi çalışması bana fayda değil zarar getiriyordu. Egom belli bir yaşa kadar şişti şişti şişti ve sonra gerçekler götümü sikti sikti sikti. Sıradan, özelliksiz ve maalesef yeteneksiz en kötüsü de bir hayli kıskanç bir adamdım. Hiç bir görevi layıkıyla tamamlayamamış etrafımdakilerin ite kaka destekleriyle ayakta kalabilmiş bayağı acınası bir hayat.

Yürüdüğüm günlerde bazen kendimle öyle konuşuyorum ki bunları keşke yazsam diyorum ama eve gittiğimde aynı bütünlüğü hatırlayamıyorum. Uyur gezer olmuşum da rüyamda konuşmuşum gibi bölük pörçük sohbetler Tahirle. Bir kaç kez yazmaya çalıştım olmadı. Aklıma anlatacak hikaye gelmiyor. Hep aynı şeyden bahsedesim geliyor ömrünün sonuna kadar işe gitmek zorunda olan sıradan adamın buna nasıl dayanabileceği.

0 yorum: