26 Ağustos 2008 Salı

Bir otobüs dumuru

Bu yaz, tüm kış boyunca arkadaşlarla plandığımız Mersin'e gidip beraber tatil yapma olayını gerçekleştirmek için Adana'ya oradan da Mersin'e gittim. Bu hayatımdaki tüm yazlarım boyunca yaptığım en büyük hataydı, hatta ortaokulda yaz kamplarına gidip 3. gününde ağlayaraktan annemlerin beni eve götürüp, belki de kişiliğimde büyük yara açmış yazdan bile daha kötüydü. Hem de aynı kampa bir sene sonra bir kez daha gidip, başıma açılmadık dert bırakmamıştım.

Her neyse bunu yazarken elimden geldiğince sizleri güldürmeye çalışacağım. Gülen olur olmaz bilemeyeceğim ama yaşananlar tamamen gerçektir. Olmaz ulan böyle şey diyerekten dalga geçmeyiniz.

Biletimi daha önceden "Yeni Adana" otobüs firmasından almıştım ve tüm işlerimi son ana bırakmamla beraber Gemlik'e giden ilk otobüsü kaçırdım, bu yüzden babam Gemlik'e kadar arabayla indirdi. Saatlerce psp'ye atmaya uğraştığım Notre Dame müzikalinin çalışmadığını görmemle beraber yolculuğun kötüye gideceğini o an anladım ve her şey terminale giden otobüse binmemle başladı.

Bavulu güzelce yerleştirmiş, otobüsün orta yerlerinde ayakta dikilmiş bekliyordum. Otobüs hareket ederken müziğin verdiği gaz ile duracak düğmesine basmışım. Eskiden ne kadar güzeldi duracak düğmeleri tavanda olurdu ve kimse istemeden basamazdı. O anı yaşadınız mı bilmiyorum ama berbat bir durum !!! Otobüs bir anda duruyor, önünüzdeki kapı açılıyor, etrafınıza bakıyorsunuz kapıya yönelen kimse yok kafanızı kaldırıyorsunuz şoförle göz gözesiniz, elinize bir bakıyorsunuz duracak düğmesinin üstünde hala ritm tutuyor. Kulaklığı çıkartıp, afedersiniz yanlışlıkla basmışım diyorsunuz. Berbat bir duygu, herkes size yandan bakarak ulan otobüsümü kaçırırsam ağzına sıçarım bakışı atıyor. Oysa benimde yakalamam gereken bir otobüs var.

Terminaldeyim ve otobüsün kalkmasına yarım saatten fazla süre var. Evdekilerin hadi geç kalacaksın söylemlerinin hepsi boşa çıkıyor. Üstelik bir sonraki otobüsü bekleseydim, oturarak gidecektim ve yanlışlıkla duracak düğmesine basmamış olacaktım. Otobüsün bulunduğu perona gelip, bavulumu teslim ettikten sonra bankta oturararak otobüsün kalkış saatini beklemeye başlıyorum. Kulaklığın kulağımda olup, gayet yanıma kimse oturmasın bakışları atmama rağmen "Yeni Adana"'nın muavini yanıma oturuveriyor. Bir şeyler söylemeye başlayınca kulaklığı çıkartmak zorunda kalıyorum. Muavinin cümleleri duymamın hemen ardından yolculuğun büyük bir tecrübe olacağının ilk belirtileri gelmeye başlıyor. Muavin bildiğiniz muavin hani şu şikayet edilmekten genelde çok korkan adam, otobüsün önünden geçen her kadına kıza laf atıyor. Üstelik beni de kırk yıllık arkaşıymış gibi göstererek... Adam yanıma oturmuş

"Of o çcouğu sen mi doğurdun?"

Ben gülümsemek zorunda kalıyorum.

"Ulan kadının bir çocuğu var vücut hala sıfır km gibi gözüküyor."

Ben kızararak "Artık çabuk kilo veriyor ya kadınlar"

Bir kaç geçen kadına daha laf atan muavin artık hızını alamaz ve bir süre önce yandaki perona yanaşmış olan Metro'nun iki katlı otobüsü hakkında uzun uzun bilgi verip -"bu kaza yaparsa kimse kurtulamaz" gibi- içinden inen bayan muavinin önünde eğilmek zorunda kalması sonucu

"of of biraz daha eğilde iyice delirelim" der.

Ben adam iyice sapıttı lan diye düşünürken. Bana dönüp

"Bu Metro turizmin tüm muavinleri orospu hepsini siktim ben bunların. Hepsi direkt paraya bakar."

cümlesini kurar. Küfürlerin hepsini de kullanmıştır. Ben dumurdan dumura sürüklenirken biraz daha durursam başıma bir şey geleceğini hissetmiş olucam ki otokontrolümün dışında tuvaletim geldi ve muavinimizden tuvalet izni isteyip kalkıp gittim. Geri döndüğümde muavinin ortalarda gözükmediğini görüp, rahat bir nefes alıp otobüse bindim. Ama o da nesi ? O kadar yolculuk yapmama rağmen -Elazığ'da okuduğumu ve Bursa'da oturduğumu biliyorsunuz- bu kadar çocuklu bir araba hiç görmeyen ben üstüne üstlük türünde yeni muavini de aynı otobüste görünce psp'ye sarılır iyi ki varsın demişimdir. Şimdi hepiniz çok çocuklu araba adeyince ulan ne kadar olabilir diye düşünüyorsunuz. Kafanızda şüphe kalmaması için hemen açıklıyorum. En arkanın bi önünde oturuyorum. Yanımda kimse yok. Onun yanındaki ikili koltukta tek bir bayan oturuyor. Arkamızda 2 tane Almancı kadın -nefret ediyorum ulan- ve 4 tane çocuğu. Önümüzde 1 almancı kadın 2 tane çcouğu onun önündeki koltukta 1 normal kadın ve 1 çocuğu ve 1 bebeği bulunuyor. Bebek ağlamasına alışık olan ben bu kadar çocukla yolculuğun nasıl geçeceği düşünerek, psp'nin şarjınnın bitmemesi için dua ediyorum. Psp'de Football manager oynuyorum ve arkamdaki veletlerin sesini duymamak için sessiz oyunda kulaklık takıyorum ama seslerini duymamak mümkün değil Almanya'da bu çocuklara napıyorlar bilmiyorum ama hepsinin ses desibeli normal sokakta gördüğümüz çocukların 4-5 katı, çocuğu dönüp "biraz yavaş abicim" diyorum. Çocuk fısıldamaya çalışarak daha fazla ses çıkartıyor hem de kafamı tükürüğe boğarak. Arkamdaki kadınlar çocuklarına bir kere yapma çocuğum demeyi bırakın sus bile demiyorlar. Ayrıca bu 4 çocuktan biri genelde benim yanımda duraraktan ses çıkartıyor ve sürekli psp'de ne yaptığıma bakıyor. Tam bu sıralarda psp'nin şarjı yolun daha yarısında bile değilken bitiyor ve kabus o an başlıyor. Kimsenin böyle bir yolculuk yaşamayacağını o an anlıyorum. Her yerden çocuk sesleri öndeki çocuğun Down sendromlu olduğunu düşünüyorum. Tuhaf hayvan sesleri çıkartıyor arada kafasını cama vuruyor. Annesi 4 koltuk satın almış rahat gidebilmek için çocuk o koltuktan o koltuğa zıplayıp duruyor. Arkamdaki 4 tane çocuk sürekli bir konuşma halinde deli gibi ses çıkartıyorlar. Bir tanesi son seste müzik dinliyor, ofluyorum pufluyorum anlamıyorlar. Annelerinin gözünün içine bakıyorum, sallanmıyorum. Uyumanın tamamiyle olanaksız olduğunu düşünürken otobüs bir anda yalpalıyor. 15-20 dakika sonra kenara çekiyoruz ve bilin bakalım ne oluyor ? Tekerimiz patlamış ulan!!! Otobüste 7 çocuk + 1 bebek var ve tekerimiz patlıyor. Sabaha karşı 2-3 sıraları çocuklar sürekli huysuzluk yapıyor ve berbat Türkçeleriyle ve nasıl olduğunu bilmediğim Almancalarıyla ciyak ciyak bağırıyorlar. Otobüs 45 dakikadır hareket etmemiş, tam iki elimi kafamın arasına almış "Allahım bu bir kabus olmalı ya" dediğim anda yan koltukta oturan bayan sonunda çıldırıyor.

"Hanfendi yeter artık ama susturun çocuklarınızı."

"Susturun ne demek. Otobüsteyiz katlanacaksınız bunlara."

"Nasıl katlanacağız yahu, sadece sizin çocuklarınız bu kadar ses çıkartıyor. Otobüse bindiğimden beri sus demiyorsunuz yapmayın demiyorsunuz. Bu nasıl annelik, iki dakika uyuyamadık şurada, ben uyarıyorum beni dinlemiyorlar...." Kadın burada iyice çoşar saçma saçma kelimeleri ard arda sıraladığı olur.

"Otobüse binerken böyle şeyler yaşayacağını tahmin edeceksiniz. Ne yapalım yani çocuk bunlar susmuyor."

"Nasıl susmuyor hanfendi. Diğer çocuklar nasıl susuyor peki. Susturun şunları lütfen."

"Anne olduğunda anlayacaksın ne demek istediğimi"

"Hanfendi ben de öğretmenim. Çocukların nasıl susturulacağını bilirim."

"Demek Türkiye'de öğretmensin ve Türk çocukları susturabiliyorsun. Büyük başarı vallahi"

Kodumun Almancı kadını burada alaycı bir tona bürünerek yan koltukta oturan bayanı ezmeye çalışmaktadır. Ben bir yandan gülüyor, bir yandan da ulan acaba kadına destek çıksam mı diye düşünürken, arkadaki iki kadın kendi aralarında sesli bir biçimde konuşmaya başlıyor.

"Öğretmenmiş, nasıl susturabiliyorsa o vücutla azgın türk öğrencilerini"

"Yok vallahi ne susturabilecek. Görücez onu da anne olunca bakalım diyebilecek mi çocuklarına sus"

Bu konuşmanın ardından arkamdaki berbat sesli berbat şiveli 4 çocuk annelerinin uyarılarıyla susmaya çalışmaktadır. Ama tam arkamızdaki çocuklar susmuştur ve yan koltuktaki kadının bakın diğer çocuklar hiç ses çıkartıyor mu sorusuna cevap olarak; önde yer alan 3 çocuk + 1 bebek bir yandan ağlamaya bir yandan bağırıp çağırmaya sıkıldım ne zaman gidecek buuu demeye başlar. Arkada ki kadınlar yine konuşmaya başlar

"Hani ses çıkartmıyorlardı. Onlara da kızsana. Tüm otobüsü velveleye verdiler. Bizim çocuklarımız şurada iki konuşmuş diye bağırıyorsun. Öndekilere de uyarsana bakalım."

İkinci kadın

"Boşver aman boşver. Anne olunca anlayacak o da."

Her neyse 1 saatin ardından otobüs hareket etmeye devam eder. Saat 4-5 sıralarında diye tahmin ediyorum. Yol boyunca kimi zaman yanıma oturup, uyuklayan muavin yine yanımdaki koltuğa ilişir ve uyumaya çalışır. Otobüs bayağı bir sessizleşmiştir ve bende uyuklamaktayımdır ama bir süre sonra bacağımda ve göğsümde bir el hissederim. Noluyor ulan deyip gözlerimi açarım ve yanımdaki o en başta bahsettiğim tuhaf muavin beni bir güzel uykusunda okşamaktadır. Adama dönüp sert bir ses tonuyla

"Napıyorsun hocam sen ? İyi misin" derim.

Muavin bir anda uyanır. Hiç bir cümle kurmadan ellerini çeker ve hiç istifini bozmadan, özür falan dilemeden uyumaya devam eder. Çocuk seslerinden uyuyamamış ben bu seferde sapık muavin korkusuyla uyuyamamaya devam ederim.

Sabaha karşı arka koltuktaki mükemmel 6'lı otobüsten iner ve yanımdaki bayanla derin bir nefes alırız. Otobüs artık sessizdir, uyuyabileceğimizin düşüncesi bizi mutlu eder. Koltuğumuzu arkaya doğru yatırır ve uyuruz. Ama o da ne ? Uyandığımda otobüste kimse yoktur. Otobüs bir tamirciye çekilmiş, aşağıda bir tartışma hatta kavga yapılmaktadır. Otobüste sadece ben ve yan koltukta oturan bayan vardır. Bayan hala uyuyordur ben ise noluyor lan endişesi içinde bir bu eksikti diye kendi kendime söylenmekteyimdir. Üstüne üstlük tuvaletim de vardır. 15 dakika boyunca otobüste tek başıma noluyor ulan diye merak ederken, otobüsün şoförü ve muavinleri otobüse biner ve hareket ederiz. Daha sonra anladığım üzere otobüsün tekerleri tamir edilmiştir ve bizi uyandırmak istmemişlerdir. Fakat daha olaylar bitmemiştir.

Tüm yolcular bir dinlenme tesisinde bırakılmıştır ve hepsi sırayla otobüsteki yerlerine oturmaktadır. Fakat önümüzde oturan çocuğun annesi çok fena sinirlidir, daha önce bahsettiğim Down sendromlu olduğunu düşündüğüm çocuğun ise eli sargılıdır ve sürekli ağlıyordur. Annesi bir yandan

"Tamam oğlum bak cips aldım sana hadi bakayım lütfen ağlama" telkinleri verirken bir yandan da

"Sizi şikayet edeceğim. Böyle sorumsuzluk mu olur ? Sizin yüzünüzden çocuğun eli ne hale geldi ? Ya yakınlarda hastahane olmasaydı ? Sizin yüzünüzden hastahaneye gitmek zorunda kaldım."

Muavinle arasında uzun süreli bir tartışma olmuştur. Muavin arkadaş kendisinin yapacağı bir şey olmadığını sabahın 3'ünde otobüsün altına yatıp teker değiştirdiğinden falan filan bahsetmektedir ki bu sırada kadınımız tek başına muavinle başa çıkamayacağını anlayıp önündeki kadını da oyuna şu cümlelerle sürer

"Hem siz bana nasıl başka birinin çocuğunu emanet edersiniz ki ? Bayanın küçücük bebeği buradayken bayanı beklemeden bebeği bana teslim edip otobüsten beni zorla çıkarttınız. Ya güvenilir biri olmasam ya bebeğe bir şey yapsaydım"

Bu sırada öndeki bayanda çileden çıkıp

"Nasıl ya ? Nasıl olur ya ? Bebeği size mi verdiler ? Bu nasıl otobüs firması ? Sizi kocama söyleyeceğim. Benim bebeğimi nasıl başkasına verirsiniz. Ya kaçırsalardı"

Gibisinden 10 dakika konuşur. En sonunda muavin olayın vahimliğini kavrayarak iki annenin önünde direnemeyeceğini farkedip, tamam hanfendi indiğimizde nereye şikayet edecekseniz edin yapar ve olayı kapatmaya çalışarak şoförün yanına doğru yola koyulur. Ama bu sefer ben eli yaralı olan bir çocukla baş başa kalmışımdır ve yolun bitmesine 2-3 saat vardır. Çocuk tüm yol boyunca ağlamıştır. Babasına söyleyeceğinden bahsettiğinde annesinin yüzünün aldığı şekil çok komiktir. Eğer babasına söylerse, babası bize yolda yetişir onları geri götürürmüş dayısını göremezmiş sonra çocuk, sakın söylemicekmiş babasına falan filan. Bu sırada iki öndeki kız çocuk ise sürekli eli yaralı olan çocuğa gaz verip

"Benim de elim bir kere sıkışmıştı ama hiç ağlamadım. Doktor bana iğneler yaptı elimi sardı ama senin gibi hiç ağlamadım hem de seninkinden daha çok acıyordu" tarzında iğrenç kız çocuk ses tonuyla yüzlerce cümle kurar. İğrenç kız çocuk ses tonu yalak yalak olan ses tonu oluyor.

Çocuk ise 5 saniye kızın gazına gelip sussa da ardından tekrar "Anneğğğ acıyorrr" yaparaktan beni çileden çıkartır. Çocuğun bir ara elini toptan kesmeyi babası aklıma gelene kadar düşündüm.

Her neyse yolun bitmesine az kala yan koltuktaki bayan, bu kadar olayı beraber yaşadığımıza istinaden bana Adana'daki bir sülaleden olup olmadığımı sorar. Ben de hayır derim ve onlara çok benzediğimi söyler. Kadına ısrarla hayır dememe rağmen tutturmuştur. Tabii böyle bir yolculuktan sonra insan ne yaptığını bilmiyor. Çoğu erkeğin hayali olan otobüste bir bayanla tanışma fırsatını bile hiç umursamamış, kadına kısa cevaplar verip dergimi okumaya çalışmışımdır. Çünkü çileden çıkan ruh halim, kulaklarımdaki çocuk sesleri, açlığın ve uyuyamamın verdiği stres, muavinin tacizi bırakın bir bayanla flört etmeyi, herhangi bir canlıyla dahi konuşmamı imkansız hale getirmiştir.

En sonunda Adana'ya ulaştığımda ise otobüs 3 saate yakın rötar yapmıştır. Bir daha asla Yeni Adana'ya binmeyeceğime dair yeminler etmeme rağmen dönüş otobüsümü de Yeni Adana'dan almak zorunda kalmışımdır. Hem de 45 milyona geldiğim yolu 60 milyona dönerek...

Ayrıca sırf bu 3 günlük tatilde 300-400 milyon para harcayarak Metallica konserine de gidememişimdir. Yazık olmuştur.

2 yorum:

(Süper)Cem dedi ki...

hahaha tam kabus olmuş ya. Otobüslerde yaşayabileceğin en büyük tehlike -trafik kazası gibi etki bırakıyor adamda gerçekten- bu çocuklu ailelerdir.. Bebek olsa, susrutamayacağın bir durum olsa katlanırsın ama kazık kadar veletlerin sesleri hiç çekilmiyor gerçekten.. İyi dayanmışsın. O ortamda insanın içinden alien çıkar valla ehah

Muhsi dedi ki...

eauhea vallahi benim değil de yanımdaki kadının ben bekledim bir an alien çıkartmasını bir yerinden. ulan kabus gibiydi hala hatırladıkça güleyim mi ağlayayım mı karar veremiyorum. otobüs çok boktan bir şey kesinlikle şu 3 senelik 18 saatlik yolculuklarım sonunda bunu anladım kesinlikle. otobüste ilham gelir falan onlar da yalan inanmayınız.