22 Haziran 2012 Cuma

elazig bursa yol

bursaya dogru gidiyorum da gitmesine bir seyler yazmak istiyorum. tek istedigim bir kalem bir de kagit ama kagit bulamiyorum oysa ki cantamda bilgisayar ve tablet var. otobuste ise sigara icilmiyor onun yerine berbat filmler ve kanallar izleyebiliyorsunuz yine de her seye ragmen aglayan cocuklar hala duruyor hala sinir bozuyor. devrimse bizlerin dalga gectigi bir kelime olmus cikmis. devrim sadece devrim niteligindeki camasir detarjanlarinda kalmis sadece o zaman dalga gecilmiyor. boylesine nasil degisti hayat bu kadar kisa sure icinde anlamiyorum.

20 Haziran 2012 Çarşamba

of

Çok daha güzel kurmuştum aslında cümleleri yolda

Herkesin mutlu olduğu bir ortamda buruktan da öte daha sadesi mutsuz olmak çok kötü diye düşündü. Bekledi biraz. Normal olmak gerçekten zor olabilirdi ama normalmiş gibi davranmak, herkes gibi olmak bu kadar zor olmamalıydı. Benliği tüm askerleriyle kendisiyle böylesine şiddetli savaşmamalıydı. Sürekli kendi kendine çok kötü durumdasın çok kötü durumdasın dememeliydi. Lise ergen çocuğu tavırlarından artık kurtulmalıydı. Ama başaramadı işte böylece mezuniyet töreninin ilk provasından merdivenleri koşarak terk etti. Oysa ki ailesi, sevgilisi, arkadaşları hepsi kendisinin orada bulunmasını istiyordu ama o yapamadı. Oysa ki umudu vardı yapabileceğini düşünüyordu. Dışarı çıktı, derin bir nefes aldı, gözleri doldu ama tuttu kendini, kendi kendine ağlamanın çok saçma olacağını düşündü. Sevgilisine mesaj attı kendisinin katılamayacağını ama onun mutlaka orada bulunması gerektiğini söyledi. Yanına gelmeyi düşünen ailesini aradı ve mezuniyete katılmayacağını söyledi. Neden dediler? Bir şey söylemek istemedi işte dedi çünkü seviyordu ailesini, üzmek istemiyordu ama o ailesini ne kadar üzmemek isterse ailesi o kadar üstüne geliyordu. Neden gitmiyorsun oğlum? duydu. Neden böylesin oğlum? duydu. Neden böyle yapıyorsun oğlum? duydu. Sonra dayanamadı üzdü annesini sonra annesini üzdüğünden bir kat daha üzüldü. Hemen ardından sevgilisi aradı lütfen gel dedi. Gerisini duyamadı arkadan fakültedeki en sevmediği öğretim üyelerinden birinin yoklama yaparkenki sesine takıldı. Duyamıyorum dedi telefonu kapattı. Evi biraz uzaktı yürüdü hızlıca bir işi varmış gibi yürüdü oysa ki hiç bir işi yoktu. Hiç bir zaman sevemediği bu şehirde 6 sene geçirmenin sinirini yaşıyor bir yandan da hayatının sonuna kadar nefret edeceği bir işle meşgul olacağı kafasını sikiyordu. Kabullendi bira aldıklarında onlara bardak veren tekele gitti. Bir orta boy rakı biraz fıstık aldı, yukarıdaki dindar marketten karpuz aldı. İyi davrandılar ona havanın ne kadar sıcak olduğunu söylediler o da onlara iyi davrandı. Çıkarken hayırlı işler demeyi unutmadı, eve geldi. Ölmek istedi ama ölemedi belki ölene kadar içerim dedi ama onu da başaramayacağını biliyordu. Bilgisayarı açtı ve bunları yazdı.

17 Haziran 2012 Pazar

Tutun lan batıyoruz

Öyle kaybolmuş bir nesiliz ki birileri elimizden tutmazsa batacağız. Alış veriş merkezinde kaybolan küçük çocuk gibi değil denizde fazla açılmış geri dönebileceğinden emin ama dönemeyeceğinin farkında olmayan yardıma ihtiyacı olan çünkü birazdan tüm vücuduna kramp girecek olan ergen gibiyiz.


İkinci kez okuduğumda çok boş bir cümle gibi geliyor ama hakikaten öyleyiz be bakın bir etrafınıza, herkes saçmalıyor.

15 Haziran 2012 Cuma

disappointment

Bazen öyle büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum ki kendime bile itiraf edemiyorum. Diyorum ki zaten gerçekleşmesi imkansız bir olay için çok fazla umut ettim. Zaten çok basit bir olaydı ondan dolayı bu kadar moralim bozulmamalı ama yine de öyle olmuyor. Bir zaman sonra alıştığını sanıyorsun ama öyle olmuyor. Ne kadar saçma değil mi hem de büyümüş olmana rağmen yine de kendine söz geçiremiyorsun.Kazandığınız hiç bir maç kaybettiğiniz final maçı kadar akılda kalmaz.

Şimdi şöyle desem aklınıza gelen umut ettiğiniz ilk şeyi söyleyin. Fark edeceksiniz ki çok yakın zamanı hatırlıyorsunuz sonra biraz daha düşünürseniz geçmişteki isteklerinizi, hayallerinizi de hatırlayacaksınız. 2-3 dakikalık ya da daha kısa süren o geçmişleme deneyiminizden sonra şimdiki zamana döndüğünüzde gülümsemediğinize eminim diyebilirim.

Ayrıca hayal kırıklığı yemin ederim o kadar çirkin bir kelime ki anlatamam. Bu kadar kötü anlatılabilir bir duygu ama kullanabileceğim başka bir dil yok maalesef.




12 Haziran 2012 Salı

Niye bu kadar uzun süredir yazmamışım?

Bilmiyorum.

Mesela yatıyordum ben ve öyle şeyler hissettim ki

İşaret diye bir şey var şu saçma sapan insan hayatında oysa ki işaret diye bir şey yok. İşaret diye düşündüğümüz her şey birer rastlantıdan ibaret, google'a bir isim girmek doğum gününü görmek, maç izlerken golü tahmin etmek, araba plakası aramak yolda yürürken bilmiyorum belki hepsi de hafif defektli bilinç altımın ürünü. Hani çok mutsuz olursunuz da ben mutsuzum diyemezsiniz bakarsınız etrafınıza mutsuz olunacak hiç bir şey yoktur ama yine de bir yerlere tutunmaya çalışırsınız. Geçmişi, hatalarınızı hatırlamaya çalışırsınız şöyle yazmamı bekleyebilirsiniz "ama hatırlamazsınız" fakat öyle olmaz gerçekten hatırlarsınız o kadar çok saçma sapan şey hatırlarsınız ki bir yerden sonra gerçekten mutsuz olmayı kendi kendinize haklı çıkartırsınız. Nereden geldim buraya diye düşünüyorum yatakta yatarken bir anda kalkmak geldi içimden bir şeyler yazmak, birbirinden bağımsız herhangi bir fikir vermeyen, kimseyi ilgilendirmeyen. Oysa ki anlatabileceğim hiç bir şey yok. Anlattıklarım belki çok uzak gelecek bana ileride ya da amma saçmalamışım diyeceğim ama olsun yine de yazacağım. Öyle basit bir neden sunacağım ki kendime uyuyamıyorum ondan yazıyorum diyeceğim mesela ama o kadar basit olmadığını bileceğim buraya yazacağım çünkü bir işaret bekliyorum.

 Uyandım yaprakları kelebekten olan şehirde
 Sordum kendime
 Neden yapraklar uçuyor da kelebekler ağaçta asılı
 Devam ettim uyanmaya istemeden de olsa
 Ağaçlar değil çirkin binalar ve dilenen küçük çocuklar görene kadar

 "Mirek, tarihi, tıpkı komünist partisinin, tüm siyasal partilerin, tüm ulusların ve insanların yaptığı gibi yeniden yazmak istemişti. Çok daha iyi bir geleceğin yaratılmak istendiği söyleniyordu bağrıla çağrıla. Oysa bu doğru değildi. gelecek kimsenin umrunda olmayan, ilgisiz bir boşlukturi geçmiş ise yaşam doludur, kızdırır, başkaldırtır, yaralar, o kadar ki, bu yüzden onu yok etmek ya da yeniden yaratmak isteriz." M.Kundera

 

 Clementine Kruczynski has had Joel Barish erased from her memory. (Oysa ki yapılamıyor öyle şeyler ama yine de yaşanıyor benzer olaylar bilim kurgu filmi de olsa)

Düzeltme: Oysa ki hikaye gibi bir şeyler yazacaktım hatta şunu yazmıştım da sonra silmiştim. Olmadı ama ne önemi var?

Bir bilim kurgu filminde ya da en basitinden bir kitapta olmadığımı sonunda fark ettim. Sıradan bir insanım, o kadar sıradanım ki tanımak istemezsiniz. Örneklemektense sıradanlığımı şu basit cümleyle anlatabilirim aslında "Ben de herkes gibi büyüyorum" Oysa ki büyümek istemiyorum çünkü büyümek çirkin, büyümek kötü. 15 yaşındaki gibi büyümek istiyorum ama artık boyum uzamıyor sadece kilo alabiliyorum büyüdüğümü maddesel olarak anlamlandırabilmek için. 7 aylık karımın bir an önce doğurmasını bekliyorum. Çünkü bu daha önce denemediğim bir şey evet tiksiniyorsunuz benden niye anlatıyorsun ki bu sıradan hayatını diyorsunuz ama yine de büyük bir merakla okuyorsunuz çünkü şu an gerçekte yaşamamış birinin yaşamış biri vasıtasıyla anlattıklarını okuyorsunuz. (Bir an şöyle geçiyor içimden burada bitirsem gerçekten hoş olmaz mı ve tüm anlatmak istediklerimi anlatmış olmaz mıyım?) Nasıl evlendiğimi hatırlamıyorum ama evleneli 6 yıl olduğunu biliyorum. Bir çok şeyi unuttum ve unuttuğum her şey ben de acı veriyor. Oysa ki unuttuğumu unutsam bir kitapta okuduğum gibi umarsız bir mutluluğa kapılabilirim. Ama yapamıyorum niye evlendiğimi hatırlamaya çalışıyorum ama anlamlandıramıyorum. İntihar etmeyi düşündüğümü her genç gibi korktuğumu sonra toplum baskısı denilen olguyu hissettiğimi dahası ise kocaman bir boşluk. Çözümlemeye çalışıyorum kendi davranışlarımı acaba niye evlendim? Yaşama içgüdüsüyle birinin beni hayatta tutabileceğini mi düşünmüştüm? Hayır başka türlü bir şey olmalıydı. Çünkü hayatıma son veremeyecek kadar korkaktım. Yanlış anlamayın orta yaş bunalımına girmiş değilim; karımı seviyorum, ölmüş anne babamı özlüyorum, 2 ay sonra doğacak çocuğumu merakla bekliyorum. Sadece sorgulamadan duramıyorum başka bir insanı niye seviyorum ve niye bu kadar her şey sıradanlaşmış? Neden tek suçu doğmak olan çocuklar var açlıktan acı çekerek ölen? Biliyorum neden sorusu tehlikelidir ve tehlikeli olmasından da öte anlamsızdır neden sorusu. Bir vazoyu havaya attığında yere düşeceğini bilmen önemlidir neden düşeceğini bilmenden çok. Nasıl bir sistem bunu yaptı bize bilmiyorum fakat kendimize sorduğumuz sorular saçma gelmeye başladı ve her sorumuzdan sonra eşek kadar oldum artık bunları düşünecek vaktim yok diyoruz. Dışarıda insanlar ölüyor, saçma sapan işler dönüyor biz yer çekimi kuvvetini bilmediğimiz gibi vazonun düştüğünde kırılacağını da kavrayamıyoruz.